Ne istediğini bilmeyen yani programsız, plânsız olan insan gibi ne istediğini bilmeyen milletin de güçlükler, başarısızlıklar ve bozgunlarla karşılaşacağı muhakkaktır. Hele günümüzde milletlerin dörder veya beşer yıllık plânlarla kalkınma ve güçlenme savaşı yaptıkları bir sırada ne istediğini
Bu başlık. 3 Mayıs 1944 olayları ve bunları izleyen tutuklamalar üzerine, benim Samsun’da yayımlanan K0PUZ dergimin Haziran sayısında çıkacak yazımı, Mayıs 1944 sonundaki derginin arka kapağında haber veren bir ilândı. Kızılların ve Türkçülük, milliyetçilik düşmanlarının haksız saldırısına
Şahsî menfaate ehemmiyet vermeyen, toplumun iyiliğini isteyen her düşünce insanîdir. Bu insanî düşünce, toplumun maddî kazançlarıyla yetinmeyip manevî kazanç dâvası da güderse o zaman “ülkü” olur. Ülküler, birer büyüklük davasıdır. Bundan dolayıdır ki, büyümek isteyen, büyüklük ardından
Doktor Hasan Ferit Cansever, 1944-1945 Irkçılık Turancılık dâvasının mahkemeye sürüklediği 23 sanığın arasında en yaşlısı idi. Daha önceden de tanışmış olmamıza rağmen tutuklu olarak geçen bir buçuk yıllık hayatımızın, Askerî Cezaevindeki son yedi sekiz aylık süresinde birbirimizi
Bir zamanlar Türkçülüğe saldırmak, onu kötülemek isteyenler “faşist” veya “gardist” diyorlardı. 1944’ten sonra “ırkçı”, “Turancı” demek moda oldu. Türkçülüğün faşistlik ve gardistlikle ilgisi olmadığı âşikârdır. Kaldı ki aslında ne faşist veya gardist, ne de ırkçı veya Turancı
Bugün Türkiye’de bir Hasan Âli meselesi, daha doğrusu millete hesap vermeğe mecbur bir Hasan Ali vardır. Maarif Vekâletindeki sekiz yıllık icraatıyla umumun nefretini üzerine çeken bu adam gazete tenkitleriyle, mizahî hücumlarla ve kuşa çevrilmekle yaptıklarının hesabını vermiş
12 Kasım 1968’de, saat 19’daki Radyo Ajans Haberlerinde ve ertesi günkü gazetelerde bildirildiğine göre, İran Dışişleri Bakanı Zâhidî, Tahran hava alanında, bira yabancı gazetecinin sorusuna verdiği cevapta, bu ilişkilerin geçmişte olduğu gibi dostluk ve kardeşlik esaslarına dayanarak
Korku, belki de insanların ilk duygusudur. Hurafeler korkudan doğar. Medenî insanın daha cesur oluşu hurafelerin zekâ ile yenilmesi yüzündendir. Günümüzde herkes, her zümre, her topluluk, her millet ayrı ayrı şeylerden korkar. Korkunun cinsi karaktere, ülküye, yaratılışa, ruh
Milli Savunma gücünün biri maddî (yani insan ve silah), biri de manevî (ülkü ve ahlâk) olmak üzere iki temele dayandığını herkes bilir. Maddî temel unsurları göze görüldüğü için bunu ölçüp tartmak kolaydır. Şu kadar yüz bin askerimiz,