Erkek, korkunç hayat sarsıntıları altın da yorgun; Kız, bahtiyarlık ve hürriyet sarhoş… Erkek, yüzünün çizgilerinde Hayat tecrübelerinin ve hayat ihanetlerinin izlerini saklıyor; Kızın parlak bakışlarında tecrübesizliğin ürkekliği ve maceraların hasreti var… Erkek yirmi beşinde ve cesur. Kız
Sarı yılan, kavurucu yaz güneşinin altında çöreklenmiş, dinleniyordu. Üzerinde yattığı kaya, güneşin bütün sıcaklığını emiyor ve bu sıcaklığı sarı yılanın derisine geçiriyordu. Bulutsuz, rüzgârsız, gürültüsüz bir yerde uzanmak onun en özlediği şeydi. Burada kendisini rahatsız edecek hiçbir
Dört yıllık savaş bitiyor… Cephedeki asker köye dönecek; ihtiyar babasıyla küçük kızını görerek… O, bu dört yılda anasının ihtiyarlıktan, karısının da yoksulluktan öldüğünü biliyor. Büyük kardeşinin Hicaz’da küçüğünün Galiçya’da düştüğünden de haberi var… Fakat köye dönecek, ve
Babanın beyni Çanakkale’de dağılmış, ağabeyin göğsü Sakarya’da delinmiştir. Geride hasta bir ana, genç bir kız kardeş var… Hastalıklı ana, sefil Ömrünü sürükleyerek mektepteki kızın çıkmasını beliyor… Kız çıkacak, hayatını kazanacak ve kendisine bakacak… Kız mektepten çıkmak için
Otuz adım aralıkla, iki saatten beri karşı karşıya duruyorlar. Avusturyalıları silip süpüren, Almanlarla Macarları kaldırıp geri atan Rus dalgası, Türk siperlerinin otuz adım önünde bekliyor. İki hattan birbirine bombalar hediye ediliyor… Ve… Keskin küfürler. Bir taraftan verilen