Üç yıldan beri çıkmakta olan “Türk Kültürü” dergisinin Türk kültürüne, Türk milletine, bir kelime Türklüğe yaptığı büyük hizmetler ne kadar büyükse derginin gördüğü büyük rağbet de yarına güvenle bakmak için o derece kuvvetli bir sebeptir. Bu derginin
Ağustosun Türk tarihinde zaferler ayı olduğu çok söylendi. Doğrudur. Fakat Eylül de zaferler ve mühim günler bakımından ondan hiç aşağı kalmaz. 5 Eylül 1063 Tuğrul Beğ’in Ölümü: Batı Türkeli’nin (Türkiye’nin) ilk hakanı olan Selçuklu Tuğrul Beğ 5
Türkiye Devleti’nin kuruluşunda çok büyük payı olan bu kahraman Oğuz Beği, Mikaîl Yabgu’nun büyük oğlu, Selçuk Sübaşı’nın da torunudur. Mikaîl yabgu büyük ihtimalle babası Selçuk Beğ’den önce ölmüş, fakat tarihe Çağrı Beğ ve Tuğrul Beğ adında iki
Birinci kânun ayında Türk tarihinin iki şanlı yıl dönümü vardır. Biri 11. biri de 19. yüzyılda olan bu iki şanlı günün ikisi de kuşatma savaşlarına aittir. Kavgalar ve kahramanlar tarihinin destanı olan tarihimizin bu iki büyük olayını
Bir zamanlar Türkçülüğe saldırmak, onu kötülemek isteyenler “faşist” veya “gardist” diyorlardı. 1944’ten sonra “ırkçı”, “Turancı” demek moda oldu. Türkçülüğün faşistlik ve gardistlikle ilgisi olmadığı âşikârdır. Kaldı ki aslında ne faşist veya gardist, ne de ırkçı veya Turancı
Zaten biz onu eskiden beri tanırız. Ara sıra hindi gibi kabarır, sonra yelkenleri suya indirirdi, ilk zamanlarda palavralarına bayağı değer verir olmuştuk. Artık alıştık. Ya kızıyor, ya gülüyoruz. Biz Roma hülyasını, kütle halindeki İstanbul ve İzmir ziyaretlerinin
Aziz Türk milleti! 3 Mayıs 1944 sonrasının, küçük mikyasta da olsa, hortlama temayülleri göstermesi karşısında vicdanımızın sesine uyarak bu açık mektubu yayınlamağa ve senin asil vicdanına ve üstün aklıselimine hitap etmeğe karar verdik. Haklarında üvey evlât muamelesi
Dünya Türklüğü yalnız Türkiye’dekilerden ibâret değildir. Rusya, İran, Çin, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Rodos, Kıbrıs, Suriye, Irak ve Afganistan’daki Türklerin sayısı Türkiye’dekilerden daha çoktur. Mısır’da, Libya’da, Avrupa’da, Kuzey ve Güney Afrika’da, Uzakdoğu’da yaşayan ve herhalde birkaç on bin
Türk milletinin saflığı, dışarıdan gelen sosyal akımlara kapılmaktaki aşırılığı ile göze çarpmaktadır. Kapılanların ön safında aydınlar gelmekte ve bunlar halk tabakasını da kendileri gibi olmaya zorlamaktadır. İslâmiyet’ten önceki çağda millî şuur çok yüksek olduğu için yabancı kültürün