Türk Halkı Değiliz, Türk Milletiyiz
Uzmanlar, yeryüzünde insanların 500.000 yıldan belki de daha eskiden beri var olduğunu söylüyor. Fakat insanların tarih sahnesine girmesi dört beş bin yıllık bir meseledir.
İnsanlık durmaksızın ilerleyerek bugünkü durumuna gelmiş, tarih öncesindeki ırkların türlü nispetlerde birbiriyle karışmasından bugünkü ırklar doğmuş, ırklar da yine türlü sebeplerle parçalanarak günümüzün milletlerini meydana getirmişlerdir.
Bu söylediğim, insanlık tarihinin ana çizgisidir.
İnsan zekâsının gelişmesi ölçüsünde de madde ve mânâdaki her kavram için kelimeler bulunmuş, zamanla kelimelerden başka kelimeler türemiş, bazı kelimeler anlamını değiştirmiş, bazıları unutulmuş veya bırakılmış, yerine yenileri alınmış veya bulunmuştur.
İnsan olgunlaşmasının toplum hayatındaki son durağı “millet” ve “devlet” tir. “Millet”, bağımsız yurdu olan teşkilâtlı bir topluluktur. Asırların kuvvetli fikir akımı olan milliyetçilik bu kelimeden çıkar.
Son zamanlarda, solculardan başlayarak yavaş yavaş herkese, hatta resmî şahsiyetlere de yayılan bir tabirle “millet” yerine “halk” kelimesinin kullanıldığını görüyoruz.
Komünistler “millet”i kabul etmedikleri için ve bu kelimeden ürkmeleri dolayısı ile “halk” kelimesini kullanırlar. Aşırı sosyalistlerde de aynı eğilim vardır. Fakat bu iki kelime eş anlamda değildir. Şemseddin Sami “halk” kelimesinin “Kamusı Türkî” adlı mühim eserinde “insanlar, cemiyeti beşeriyye, umum, cemaat, güruh, kalabalık” diye açıklar. Bu günün ebedî dilinde ise bu kelime “milletin bir parçası” yahut “aşağı tabakası” yerine kullanılır, “İstanbul halkı” veya “Orta Anadolu halkı” dediğimiz zaman İstanbul’da veya Orta Anadolu’da doğan yahut oralarda yaşayan insanlar anlaşılacağı gibi “halktan bir adam” deyiminde de aydın olmayan, aşağı seviyede bulunan kimse kastedilir. Son zamanlarda sık sık görülen “halk çocuğu”, “halktan yetişme”, tabirleri de aynı mânâdadır. Halk=millet demek olsaydı “halktan yetişme”, “halk tabakası” sözlerine lüzum kalmazdı. Herkes zaten milletten yetişme olduğu için bu türlü sözler lüzumsuz olurdu. Bundan başka “halk” yalnız o an için mevcut olan topluluktur. “Millet” ise her üç zamanda da vardır ve “millet” bir “var olma şuuru”nun da ifadesidir.
Kanunların ruhunda da bu iki kelimenin ayrılığı şiddetli göze çarpar. Kanun koyucusu millete hakareti ceza tehdidi altına almıştır. Halk için böyle bir tutum yoktur.
Türkiye’deki insanlar “Türkiye halkı” olarak alındığı zaman yalnız çalışıp kazanan, şuraya buraya giden, oturan veya eğlenen bir yığın akla gelir..
Aynı insanlar “Türk milleti” olarak ele alınınca geçmiş yüzyıllardan kopup gelen, zafer ve kültür yaratıcısı olan, gelecek için ülküsü bulunan, bunun için savaşa varıncaya kadar her fedakârlığı göze alan güçlü bir topluluk söz konusudur.
Komünistler, milletlere “yığın” diyemedikleri için “halk” diyorlar. Onlar için insanlar ham madde yığınından başka bir şey değildir. İran’daki komünist partisinin adı olan “Tûde” Farsçada “yığın” demektir. Bizdeki komünistler de bir zamanlar “Yığın” adında bir dergi çıkarmışlardı.
Komünist Çin’de yüz milyonlarca insanın Mao’nun sözlerini gece gündüz ezberlemeye zorlanması milletleri yığın, hatta sürü gibi görmenin bir şeklidir.
Çünkü halk şuursuzdur. Baştaki zorbalar neyi telkin ederse onu körü körüne yapar. Böylece iktisadî bir takım başarılar sağlanır: yollar yapılır, kanallar açılır, ağaçlar dikilir, ırmakların yatağı derinleştirilir ve bunları yaparken halk sürüsünden milyonlarca insanın ölmesine ehemmiyet verilmez.
Millet ise şuurludur. Neyi, ne için yaptığını bilir. Halk, arkasında makineli tüfekler işlediği için savaşta ileri yürür. Millet bir görev yaptığına inanarak ateşe atılır. Yaradılıştan cesur olmasa bile sırf haysiyet ve utanç duyguları yüzünden ölüme doğru gitmekten çekinmez.
Resmî bildirilerde sık sık görülen “halklarımız arasındaki geleneksel dostluk…” gibi tabirleri Türk Dışişleri Bakanları kaldırmalı, bunun yerine “milletlerimiz” kelimesini koymalıdır. Milletin bir pasaport meselesi olmadığı kafalara iyice sokulmalıdır.
Türk milleti nedir, kimler Türk’tür diye sorulacak.
Türk milleti, Türk kökünden gelenlerle Türk kökünden gelmiş olanlar kadar Türkleşmiş kimselerden meydana gelen topluluktur.
Türkler, Polonya Türkleri gibi tek tük istisnalarla evlerinde Türkçe konuşan, anadili Türkçe olan insanlardır.
Şuuraltında veya duygularının gizli yönünde başka bir ırkın şuur ve özleyişini taşımayan kimselerdir. .
Türkçülere yedi, hatta yirmi kuşak ilerisine kadar soy kütüğü arayan kimseler diye iftira ediliyor. Tatbik kabiliyeti ve araştırma imkânı olmayan bu gibi safsatalar ancak Moskofçuların ve başka düşmanların uydurmasından ibarettir. Her zaman verdiğimiz örnekleri yine tekrarlayalım: En büyük Türkler’den biri olan Yıldırım Bayazıd’ın anası Türk değildi. Hangi Türkçü onu Türklük kadrosundan çıkarmıştır veya çıkarabilir? İstiklâl Marşı şairi Mehmed Akif in babası Arnavut, ülküsü de Türkçülüğe aykırı olan ümmetçilik olduğu halde hangi Türkçü Mehmed Akif için Türk değildir demiştir?
Mesele Yıldırım Bayazıd veya Mehmed Akif kadar Türk olabilmektedir. Bir millette millî ruh yükseklerde olduğu zaman onların arasına karışan yabancıların hiçbir tesiri olmaz. Millî ruh, herhangi bir yabancılığı eritir. Fakat millî ruh arıklayınca, yabancılara karşı hayranlık başlayınca her şey allak bullak olur. Milliyet inkâr edilir. İnsanlıkla hiçbir ilgisi olmayan çıkarcılar insaniyetçi kesiliverir.
Her türlü konfor ve rahat içinde yaşayan milyoner çocukları, bu konfor ve rahatın zerresini bile feda edemeyecek oldukları halde komünist olur. Komünizm uygulanırsa ne o yiyeceği, ne o evi, rahatı, parayı, arabayı bulamayacağını, işçi haline geleceğini düşünemeyecek kadar ahmaklaşır.
Millet olmama sonuçlarından biri de başka milletlere göre birçok özellikleri olmak, onlardan ayrılmak, onlara benzememek, bazen onların zıddı olmaktır, Bu benzemeyiş ve ayrılış maddî ve manevî yönlerdedir, Milletlerin ses tonundan konuşma şekline, sevdiği, ve sevmediği şeylere, davranışlarına kadar birçok şeyleri birbirinden ayrıdır. Sevinç ve şaşkınlığın ifadesi bile her millette başka başkadır. Sözün kısası milletler birbirine benzemez. Birinin ak dediğine öteki kara der.
Milletler binlerce yılın geliştirip şekillendirdiği sosyal varlıklardır. Bunları ortadan, kaldırarak insanları kardeş yapmak, birleştirmek, tek devlet haline getirmek, devletleri kaldırıp insanları devletsiz bir birlik yapmak Hasan Sabbâh müritlerine yakışır rüyalardır. Tabiatta bîr yandan birleşme, bir yandan bölünme olduğu gibi sosyal hayatın kanunlarında da hem birleşme, hem parçalanma aynen mevcuttur, İnsanlık tarihine kısa bir göz atış bu birleşme ve ayrılmaların düzinelerle örneğini verir.
Şimdi, insanlığın son merhalesi olan şuurlu, inançlı ve istekli “millet” dururken onu kaldırıp yerine şuursuz, her kalıba girmeye elverişli, ham madde halindeki “halk”ı koymakta ne mânâ var?
Bu sözlerime karşı hemen Âtatürk kalkanıyla karşımıza dikileceklerini, “öyle ise Atatürk kurduğu partiye ne diye Halk Partisi” dedi diye soracaklarını biliyoruz.
Atatürk, Halk Partisini kurarken komünistlerin sinsi maksatları henüz anlaşılmamıştı. Milletleri ortadan kaldırmak için halk kelimesini kullanacakları bilinmiyordu. Atatürk “halk” demekle edebî dildeki mânâyı kastetmiş, milletin geri kalmış tabakalarını düşünmüştü. Partisiyle bunları kalkındırmayı amaç edinmiştir.
Sözün kısası: Biz çobandan bilgine kadar bir bütün halinde Türk milletiyiz. Türk milleti siyasî sınırlarla ölçüştürülmesine imkân olmayan, Adalar Denizi’nden ve Tuna’dan Altaylar’ın ötesine kadar uzanan geniş dünyada yaşayan yaratıcı millettir. Bu köklü millet, bir takım maskaraların tabirleri ve taktikleriyle, dillerinin zorla değiştirilmesiyle ve bozulmasıyla, yurtlarından sürgün edilmekle bölünmez, yok olmaz.
Sürülseler de, dilleri bozulup değiştirilse de günün birinde yeni bir Bozkurt doğup Türkelleri’ni kurt başlı sancak altında birleştirir, değişen lehçeleri tek bir ebedî Türkçe haline sokar, Türk’ten boşaltılan Türk ülkelerini Türkler’le doldurur. Yoksul budunu bay kılar, azlık milleti çok eder, geri kalmışı en ileri ve üstün seviyeye ulaştırarak tarihin önüne geçilmez zaruretini gerçekleştirir.