3 Mayıs ve Atsız – Orkun kutlu
Türk ulusunun kızıl dalgadan etkilenmesi ve yurtta komünizmin bir tehlike olarak yandaşlar toplaması, yazdıkları ve söyledikleriyle dönemin en büyük düşünürlerinden, tarihçilerinden biri olan, fikir babamız ve kut’lu atamız Nihal Atsız‘ı ve onun gibi düşünen bütün Türkçüleri komünizm karşısında bir şeyler yapma konusunda düşündürüyordu. Bu dönemde yayımlanan “Bozkurt“, “Orhun” ve “Çınaraltı” gibi dergilerle Türkçü konularda yazılar yazan Atsız Ata, komünizmin etkisinde kalan uyuşuk beyinlerce bir “tehdit” olarak algılanıyordu.
Atsız, o dönemde bazı yayınlar ile gençler arasında yayılan “komünist dalga” nedeniyle, Tbmm‘deki bir konuşmasında “Ben milliyetçi ve Türkçüyüm.” diyen Başbakan Şükrü Saraçoğlu‘na iki tane açık mektup yazıp, Türkçülüğün hâlâ hayata geçirilemediğini belirtir. Ayrıca mektupta Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel‘in emriyle komünist yazılar içeren dergilerin okullara dağıtıldığını ve o sıralarda hapishanede yatan Nazım Hikmet‘e de gizli yollardan para gönderildiğini yazar. Kendisini Türkçü olarak tanımlayan Şükrü Saraçoğlu, Atsız‘ın her zaman doğru şeyler konuştuğunu – yazdığını bildiği için, bu sözleri derinden hissetmiş ve “Devlet çatısı altında ve hatta yönetimde bulunan bu hainleri, yine devletin parasıyla nasıl beslerim?” diye düşünmüştür.
Atsız‘ın gönderdiği açık mektup, halk, meclisteki vekiller ve o dönemde “kızıl tehlike” adı altında gösterilen “Sabahattin Ali, Hasan Ali Yücel, Nazım Hikmet” gibi kişiler arasında tepkiyle karşılanır. Kısa bir süre sonra Sabahattin Ali, Atsız‘a “iftira davası” açar.
Her ne kadar bazı Türk düşmanlarınca karalanmaya çalışılsa da, Atsız Ata’nın yazdığı büyük eserler, Türk Yurdu‘nda yaşayan genç bozkurtları uyandırmaya yetmiştir. Atsız Ata ile birlikte, Türkçü düşünür Reha Oğuz Türkkan gibi birçok kişinin böylesine bir davada yargılandığını gören ve birbirlerinden kesinlikle haberleri olmayan gençler, hemen Ankara’ya akın ederler. Ankara’ya gelerek davaya tepki göstermek ve komünizmi lanetlemek adına bir araya toplanan gençler, mahkeme salonuna alınmayınca Ulus Meydanı’na doğru yürüyüşe geçmişler ve milli marşlar söyleyerek Türk’e düşman olan herkese göz dağı vermeye çalışmışlardır. Daha sonra gençler Başbakan Şükrü Saraçoğlu ile görüşmek istemişler; fakat buna izin alamamışlardır.
Atsız, 3 Mayıs 1944′te mahkeme salonunda savunmasını verirken adliye binasının içi ve dışı binlerce bozkurtla dolmuştur. Aynı anda Türkçülerin bu denli bir gövde gösterisi yaptığı dönemde onların gücünü kırabilmek adına, mahkeme çevresinde toplanan ve “Yaşasın Atsız, kahrolsun komünizm!” diye bağıran Türkçü gençler, şiddetle gözaltına alınmış ve gözaltında bulunan yaklaşık 165 genç öldüresiye dövülmüştür. Tek suçları vatanlarını ve Türklüklerini sevmeleri olan bu gençlere, görülmemiş işkenceler uygulanmıştır. Öyle işkenceler yapılmıştır ki, gözaltındaki genç Türkçülerin kafaları yarılmış, her yeri moraran gençlerin üstü başı kan içinde kalmış, kolları ve kaburgaları kırılmıştır. Bu kargaşada Atsız da tutuklanarak “tabutluklara” gönderilmiştir. Bir insanın bile içinde oturamayacağı, sadece bir tabutun sığacağı kadar küçük odacıklardan oluşan bir çeşit “hücre” olan tabutluklarda, Atsız Atamız 2-3 gün aç bırakılmış ve çeşitli işkencelere maruz bırakılmıştır.
Dönemin Cumhurbaşkanı İsmet İnönü, büyük bir “hainlik” vesikası olarak tarihe geçecek bir söylemde bulunmuş, Atsız ve arkadaşlarını çok ağır bir dille yermiştir. Bunun üzerine yurtta Türkçü düşünceye sahip olan herkes tutuklanmış ve hatta yolda Atsız‘a selam verenler bile sorguya çekilir duruma gelmiştir. Atsız‘ın evinde yapılan bir aramada o dönemde Üsteğmen olarak görev yapan Alparslan Türkeş‘in Atsız‘a gönderdiği mektup ve yazıları çıkınca, Türkeş de gözaltına alınmış ve Tophane’deki Askeri Cezaevi’ne kapatılmıştır. Daha sonra “Türkçü – Turancı” olduğunu itiraf etmesi için o da tabutluklara kapatılmış ve aynı dönemde Reha Oğuz Türkkan, Hüseyin Namık Orkun, Zeki Velidi Togan gibi 23 Türkçü de çok çeşitli işkencelere maruz bırakılmıştır.
Sadece Türkçü oldukları ve Türk Budunu’nu uyandırmaya çalıştıkları için o güne kadar görülmemiş işkencelere maruz bırakılan ve sonrasında yıllarca hapse mahkum edilen büyük Türkçüler, hapisten çıktıktan sonra da ülkü uğrunda savaşmaya devam etmişlerdir.
Bugün, Türkiye’yi gönülden sevmeyen ve hatta Türk soylu olmayan bazı kişilerce, bir Türk devleti olan Türkiye batağa sürüklenmektedir. Vatanseverler ve Türkçüler “ırkçı” ilan edilip, Türkler üzerinde oyunlar oynanmakta ve Başbuğ Atatürk‘ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti ayaklara düşürülmeye çalışılmaktadır.
Unutulmasın ki, bu ülkede Atsız Ata’nın çerileri ve Başbuğ Atatürk’ün gerçek sevenleri var oldukça, Türkiye bir Türk Yurdu olarak kalacak, yönetimimiz de asla “şeyhlere, mollalara ve soysuzlara” bırakılmayacaktır!
Biz Türk gençlerini bu kut’lu ülküde topladığın için sana gönülden bağlı olan biz genç bozkurtlar, senin bayrağını dalgalandırmaktan asla vazgeçmeyeceğiz. Eğer ki bu davadan dönecek olursak, “Gök girsin, kızıl çıksın!“
Mekânın uçmağ olsun Atsız Atam!