Yedinci yüzyılda ortaya çıkan Müslümanlık, sosyoloji bakımından Arapların millet haline geçme savaşıdır. Aynı dili konuştukları halde birbirine düşman boylar ve uruklar durumunda dağınık bir hayat yaşayan kalabalık bir kavim, bir iç veya dış etki ile birlik kurma
Türkiye’de Osmanlı sülalesi hâkim olduktan sonra(1) acem taklidi divan edebiyatının kuvvetle yayılarak milli dil ve kültürümüzü şiddetle tehdit etmesi üzerine on beşinci asrın sonlarında Türkiye’de bir dilde milliyetperverlik cereyanı baş gösterdi. Aruz vezniyle olmakla beraber, yalnız Türkçe
30 Ağustos deyince, tabii, akla hemen Türk ordusu geliyor. Türk ordusunu düşününce de, insan, ister istemez geçmişin derinliklerine giderek bir savaşlar destanını gururla hatırlıyor. Tarihimiz her şeyden önce bir kavgalar tarihidir. Eşsiz kahramanlıklarla, kumandanlık sanatının şaheser örnekleriyle
Atsız,fedakâkarlık ve feragat ruhuna sahip olmayı Türkçülüğün temel prensibi olarak kabul ederdi.Hayatı boyunca da bu prensibe sadık kalmıştır. Türkçülüğün her bakımdan en kıdemlisi ve önderiydi. Kendisinden daha yaşlı Türkçüler ve hocaları da bu durumu kabul ve ifade
En eski zamanlarda Türkler (yani Türkler’in ataları olan boylar, eller) Türkistan’ın garbi kısımlarında oturuyorlardı. Onları daha şarka, Moğolistan’a kadar atan sebep Aryanî kavimlerin sel hâlindeki muhaceret ve istilâları oldu. Bilhassa milâttan önceki 6-4’üncü asırlarda İranlılar’ın ve bundan
Büyük Türk müverrihlerinden biri, bugün darülfünunda Türk tarihi profesörü olan Başkurdistanlı Zeki Velidi Bey, Mısır’da bastırdığı Türk tarihine ait bir kitabında büyük harbin neticesinin garp cephesinde değil Çanakkale’de hallolunduğunu söyledikten sonra, artık bununla Türkler’in dört asırdır devam
Türk milletinin saflığı, dışarıdan gelen sosyal akımlara kapılmaktaki aşırılığı ile göze çarpmaktadır. Kapılanların ön safında aydınlar gelmekte ve bunlar halk tabakasını da kendileri gibi olmaya zorlamaktadır. İslâmiyet’ten önceki çağda millî şuur çok yüksek olduğu için yabancı kültürün
Türkçe’yi Türkleştirmek için uğraşmak ilk bakışta garip gibi gözükse de bugünkü Türkçe’nin melez bir dil olduğu ve Türkleşmeye muhtaç bulunduğu da bir hakikat… Bütün tarih boyunca Türkçe üç büyük buhran geçirdi. Bu üç buhran, Türkler’in kabul ettiği
Günümüzün modalarından birisi de mini etekli, açık saçık dişilerin yanında hacı, hoca takımından gayet mutaassıp, görünüşte dindar, mutasavvıf kadınların türemiş olmasıdır. İsteyen istediğini olur. İsteyen istediğini sever. İsteyen istediğine tapar. Anayasa insanlara birçok haklar tanımıştır. Başkalarına, düzene,