“Sağ” ve “sol” deyimlerinin iktisadî mânâsından başka bir de ideolojik anlamı olduğu malûmdur. Günümüzde iktisadî doktrinler 15. Asırdaki tarikatlar gibi birbirine karıştığı halde fikriyat bakımından sağ ve sol hâlâ kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış durumdadır. Çünkü iktisadî şekiller
Solcuların bir kısmı ve iyi niyetlileri büyük bir hayal içinde avunarak, hayal içinde kaybolan her insan gibi acı gerçekleri göremez oluyor. Tarihin şu devresinde yahut Batının falan ülkesinde “şöyle olmuştu” diyerek bizde de aynı şeyin tekrarlanacağına inanıyor.
Türk fikir bayatına “İnkar Fırtınası” adlı eseriyle giren Aclan Sayılgan, memleketimizdeki solculuk ve komünizm üzerinde esaslı eserler verdikten sonra nihayet “Sol’un 94 yılı” adındaki büyük kitabını yayımladı, “inkâr Fırtınasında belirttiği gibi, kendisi bir zamanlar komünistlerin arasına girip
Pek çok Türk’ün yaşadığı Münih’e “Türkiye’nin 58. vilâyeti” denildiğini biliyordum, 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin veya inkılâbının, yahut devriminin ve yahut Celâl Bayar’ın Yassıada’daki deyimiyle ayaklanmasının feyizli sonuçlarından olarak zevcem yıllardır orada yaşadığı, oğlum da Münih Üniversitesine devam
Toplumun en büyük haksızlığa uğramış tarihî şahsiyetlerinden biri, II. Abdülhamid’dir. Kendisinden önceki devirlerin ağır yükünü omuzlarında taşıyan, en güvenebileceği adamların ihanetine uğrayan ve dağılmak üzere olan içi dışı düşman dolu bir imparatorluğu 33 yıl sırf zekâ ve
Muhterem Adile Ayda Hanım, Mektubunuzu ve kitabınızı(1) aldım. Teşekkür ederim. Bu konuda hiçbir fikrim olmadığı için, fikir beyan edemeyeceğim. Yalnız, delillerinizin kuvvetli olduğuna beni ikna ettiğinizi söyleyim. Kitabın sonundaki mukayeseli resimleri iyi seçmişsiniz. Bu arada, tarih kitaplarında
Dünyanın her yerindeki insanlar, hangi siyasî veya iktisadî düşüncede olurlarsa olsunlar, kendi milletlerini her şeyin üstünde tutuyorlar. Her yerde ve her zaman görülmesi mümkün psikopatlar dışında bu kaide istisnasız yürürlüktedir. Hattâ beynelmilelci oldukları iddia edilen komünistler bile
Cumhuriyetimizi kuran temel düşünce, herkesçe de bilindiği üzere Türkçülüktür. Buna rağmen, Atatürk’ün ölümünden sonra Türkçülük birçok saldırılara uğramış ve bu saldırılar karşısında yaralar almıştır. Bu yaraların en büyüğü şüphesiz 1944 olayları ve bu olaylar sonucunda alınandır; bu
Atsız,fedakâkarlık ve feragat ruhuna sahip olmayı Türkçülüğün temel prensibi olarak kabul ederdi.Hayatı boyunca da bu prensibe sadık kalmıştır. Türkçülüğün her bakımdan en kıdemlisi ve önderiydi. Kendisinden daha yaşlı Türkçüler ve hocaları da bu durumu kabul ve ifade