Hüseyin Nihal Atsız
  • Hakkında
  • Dergileri
  • Kitapları
  • Makaleleri
  • Mektupları
  • Öyküleri
  • Savunması
  • Şiirleri
  • Tezler
  • Ziyaretçi Defteri

Türkler vaktiyle birkaç kere birleşmişler ve mutlu olmuşlardır. Yeniden birleşeceklerdir. Millî ülkümüzün ilk maddesini : “Bütün Türkler birleşecektir” diye ifâde edebiliriz.

— TÜRK BİRLİĞİ
14 Şubat 1964
Makale, Ötüken

Türk Milletinin Asıl Meseleleri

  • Facebook
  • Twitter
  • WhatsApp
  • Bağlanıyı kopyala
  • Yazdır

Dünya gitgide daha çok modaların tesirinde kalıyor. Moda artık yalnız iradesiz kadınları değil, fikir ve sanat alanını da dalgalandıran bir faktör oluyor. Bakıyorsunuz günün birinde bir kitap yahut bir yazar moda olmuş, herkes ondan bahsediyor; başka bir günde siyasî ve iktisadî bir rejimin dilden düşmediğini görüyorsunuz. Bizdeki bu türlü son modalardan biri sosyal adalet, bir ikincisi de sosyalizmdir.

Bu türlü modaların gelip geçmesinden, tartışılmasından milletçe bazı faydalar sağlanır mı, belli değil. Zararı ise asıl davaları unutturmasındadır. Asıl dava deyince bugün pek çok konuşulan kalkınma ve toprak reformu değil, onlardan daha önce düşünülmesi gereken, onlar olmadıkça bütün reformların neticesiz kalacağı muhakkak bulunan konuları kastediyoruz.

Türklüğün “olma veya ölme” davâsı iktisâdî kalkınmadan önce sağlık, ahlâk, millî şuur davâlarıdır. Sağlık fizik olarak, ötekiler manevî olarak milleti yaşatacak, yaşamaya kabiliyetli kılacak, kalkınma ondan sonra gelecektir.

Bu sözlerin anlamı, hiç şüphesiz, bugün başlayan kalkınma durdurulsun da; ötekilere el atılsın demek değildir. Fakat maddî ve ruhî sağlığı tamamlanmamış, görev ahlâkı son dereceye yükselmemiş ve millî şuuru parlamamış bir toplumun refahından ne çıkar? Refahtan, kalkınmadan maksat bir millet olarak, yani başka milletlerden ayrı olarak kendi özelliklerimiz ve geleneklerimizle yaşamak, üstün olmak değil midir? Millî şuur olmadıktan sonra, ahlâk olmadıktan sonra, millî varlık nasıl korunabilir? Sağlamlık derken de yalnız gövde sağlamlığını değil, onunla birlikte ve ondan daha çok ruh sağlamlığını kastediyor ve İkinci Cihan Savaşı’ndan önce iki Avrupa milletinin davranışını da örnek diye veriyoruz:

Almanya, Çekoslovakya’yı birkaç saatte işgal edip Almanya’ya kattığı zaman Çekler bunu kabul ettiler. Bu koca tarihî olayda yalnız bir karakolda bir tek Çek neferi öldü. Yani koca bir devlet ve ordu içinde millî haysiyeti olan bir tek insan çıkabildi. Almanya’nın nüfusu 70, Çekoslovakya’nın 12 milyondu ve Çekoslovakya kültür ve teknik bakımından Almanlarla eşitti.

Ruslar, Finlandiya’ya saldırdığı zaman Finler silahla karşı koydular. Ruslar, bir süre önce yuttukları Estonya, Letonya ve Litvanya gibi Finlandiya’yı da işgal etmek istiyorlardı. Üç ay kıyasıya çarpışıldı. Sonunda, Rusya bu ülkeyi almaktan vazgeçerek bir kısım topraklarını eklemekle yetinmeye mecbur kaldı. O zamanki Rusya’nın nüfusu 180, Finlandiya’nın 4 milyondu.

Bu iki örneğin ortaya koyduğu hakikat şudur: Küçük Finlandiya maddî ve manevî sağlamlık, görev ahlâkı ve millî şuur bakımından çok kuvvetli olduğu için tarihteki savaşların en elverişsiz şartlarla yapılanında varlığını korudu. Çekoslovakya ise manevî sağlamlık ve görev ahlâkı bakımından zayıf olduğu için tüfek patlatmadan teslim oldu. Teslim olduğu zaman Almanların eline 1582 uçak, 501 uçaksavar, 2175 top, 469 tank, 43.837 ağır makineli tüfek ve sayısız cephane geçmişti. Yani silah bakımından mükemmeldi. Memleket iktisadî refah içindeydi. En aşağı ilk öğrenim görmemiş tek fert yoktu. Ağır endüstrisi vardı. Finler 180 milyona karşı 4 milyonla yani 45 misli kuvvetle başa baş çarpışırken Çekoslovaklar 70 milyona karşı 12 milyonla yani 6 misli kuvvetle karşı vuruşmaya kıyışamadan teslim oldular.

Demek ki yüksek bir maneviyat ile millî şuur olmadan yalnız ağır endüstri, teknik, bilim ve refah millî hayatı emniyete almak için kâfi gelmiyor. Üstün silâhları düşmana karşı kullanan da nihayet maneviyat ve şuur olduğuna göre millî yapıda ilk önce millî şuur ve ahlâk harçlarının kullanılması icab ediyor.

Türkiye’nin bugün en çok muhtaç olduğu şeyler bu manevî değerlerdir. Şimdi bunların neden düşmüş olduğunu, sorumlularının kimler olduğunu, bir yana bırakalım da tekrar nasıl elde edebileceğimizi düşünelim. Basın, sinema, sokak ve plâjlar manevî yapıyı her gün baltalar ve kanunlar buna seyirci kalırken yarına güvenle bakmaya imkân yoktur. Bu yıkılmayı önlemenin başlıca iki yolu kanun ve eğitimdir. Manevî yapıyı bozanlara karşı kanunla sert tedbirler alınırken okul programlarıyla da manevî yapının yükseltilmesi cihetine gidilir. Kıbrıs’ta Türkler öldürülürken futbol maçı tartışması yapan hayvanları insanlığa döndürmenin başka yolu yoktur ve yarın varlığımıza saldırırlarsa Fin ve Çek örneklerinden birini tercih etmek de bugün tutacağımız yola bağlıdır.

  • Facebook
  • Twitter
  • WhatsApp
  • Bağlanıyı kopyala
  • Yazdır
Hüseyin Nihal Atsız
Önceki İçerikBir Felsefe Öğretmeninin YanlışlarıSonraki içerik Uydurma Milliyetçilik

Bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu hafta okunanlar

2020 © Atsız'ın aziz hatırasını yaşatmak maksadıyla yayındadır.
Gizlilik Sözleşmesi - Kullanıcı Şartları
İletişim

Arama

Ara

Diğer Sonuçlar...

Generic filters

Son yapılan aramalar

orkun dergi, Orkun , Reha Oğuz, Mahmut Esat Bozkurt , Milletleri millet yapan uğrunda ölecekleri , Milletleri millet yapan uğrunda öleceklero , Milletleri millet yapan, Milleti millet yapan din, Türkçülük, Enver Paşa

En çok arananlar

Atatürk, 3 mayıs, İslam, Kürt, Enver Paşa, Rıza nur , Abdülhamid , Türkçülük, Kürtler, Kemalizm