Türk Korkusu
Bize komşu veya yakın olan ülkelerde bir Türk korkusu olduğuna dikkat ettiniz mi? En çelimsizinden en güçlüsüne kadar hepsini tedirgin eden bu korku o milletlerdeki mazinin hâtırasından gelir. Oralarda hâkim olmuşuzdur. Yahut o ülkelerde az veya çok bir Türk topluluğu vardır. Eskiden olduğu gibi bu Türkler’in yine şahlanarak birleşmesi ihtimali komşu veya yakın ülkelerin kâbusudur, korkulu rüyasıdır.
Mısır, Libya, Tunus ve Cezayir’deki Türkler kaybolmuş, Türklük hâtırası olarak bazılarında yalnız, Arap söyleyişiyle söylenen bir Türkçe soyadı kalmıştır.
Çin’den kaçarak Suudi Arabistan’a sığınan ve 30 veya 50 bin kişi olduğu söylenen Türkistan Türkleri Araplaşmak üzeredir. Bir Müslüman ülkesinde, zekâ ve çalışkanlıklarıyla yüksek mevkilere kadar çıkan bu Türkler’in çocukları Arap okullarında Arapçayı Arap gibi konuşarak yetişmektedirler. Türkiye’den bunlara uzanmış bir el yoktur. O öksüzler de orada eriyecektir.
Suriye’nin kuzeyinde, Türkiye’ye bitişik yaşayan ve kendilerine “Türkmen” diyen Türkleri’in şehir ve ticaret hayatında olanları yavaş yavaş Türkçeyi kaybetmektedir. Kırk elli yıl sonra Türklük burada bir hâtıradan ibaret kalacak, belki hâtıra bile olamayacaktır.
Irak’taki Türkler çok çetindir. Kuzeydeki Kürdler ve Araplar arasında, ovalık topraklarında Türklüklerini koruyan bir milyona yakın insan, mücadeleleri ve iradeleriyle kendi üzerlerine ilgiyi zorla çekmek başarısını gösteriyorlar. Türkiye’de Kerkük Türkleri tanınıyorsa bu sırf onların gayreti ve himmeti sayesindedir.
Türkiye’yi Kıbrıs Türkleri’ne baktıran merhum gazeteci Sedat Simavi olmuştur. TÜrkiye’nin tarihçi Dışişleri Bakanı F. Köprülü büyük bir gönül rahatlığı içinde “Bizim için Kıbrıs meselesi diye bir şey yoktur” derken o gazeteci ateşli bir kampanya ile böyle bir mesele olduğunu Türk milletine ve devletine kabul ettirdi. Kıbrıs millî bir dava, bir Kızılelma oldu. Amerika donanması araya girmeseydi Kıbrıs bugün Türkiye’nin 68 vilâyeti olacaktı.
Balkan Türkleri’nden Bulgaristan ve Yunanistan hakimiyetinde bulunanlar büyük baskı altındadır. Bunları kaçırmak, milliyetlerini unutturmak için akla gelen her çareye başvurulmaktadır. Aktif bir dış siyasetin bu Türkler’i hürriyete kavuşturacağına en büyük delil Dışişleri Bakanı’nın son aylarda buraya yaptığı seyahatlerin neticesidir. Türkiye, ağırlığını ortaya koyduğu taktirde Yunanistan ve Bulgaristan’daki Türkler insan haklarına kavuşur, Türklüklerini koruyacak hale gelir. Türkiye’nin elinde bu iki devlete karşı Patrikhane ile İstanbul, Gökçeada ve Bozcaada Rumları, Bulgaristan’a karşı siyasî ilişkiyi tamamı ile keserek Boğazları Bulgar gemilerine veya Bulgaristan’a uğrayacak gemilere kapamak, Bulgaristan yoluyla yapılacak transitleri önlemek onları yola getirir. bu ağır davranış dolayısıyla kimse Türkiye ile savaşa kıyışamaz. İnsanların ve milletlerin uyuşuklaştığı bir çağda bulunuyoruz. Savaşın lafından bile korkuyorlar. Bundan faydalanmayı bilmeli. Küçük ve kuvvetsiz Arap devletlerinin Batılara karşı millî çıkarlarını korurken gösterdikleri cesareti göstermezsek ayıp olmaz mı?
İran TÜrkleri büyük bir konudur. Türk, Fars, Kürt, lor, Beluç, Arap ve Ermeniler’den kuru bir ülke olan İran 1925 yılına kadar Türkler’in hakimiyetinde iken bu yılda, neferlikten yetişerek yüksek rütbeli subaylığa kadar çıkmış olan Muhammed Rıza adına birisi, İran şahının Fransa’da bulunmasından faydalanarak idareye el koydu ve o günden başlayan Fars milliyetçiliği , İrandaki Türkleri yok etmeye girişti. Otuz milyon kadar olan (çünkü hiçbir hakiki nufus sayımı yapılmamıştır) İran nufusunda en büyük unsur TÜrkler olduğu halde İran’daki millete “İran Milleti”, diline “İranca” diyerek Türklük yutulmak istenmektedir. İranda 50-60 bin kadar olan Ermeniler için okul varken 13 milyon Türk için okul yoktur.
Türkler dört bölüm olup en büyüğü Azerbaycanlılar’dır. Bunlar Sovyet sınırından başlayıp Tahran’ın yanı başındaki yerlere kadar uzanan bölgede yaşarlarsa da ticaret dolayısıyla İran’ın her yerine dağılmışlardır. İran’ın her yerinde Türkçe konuşulur. İkincisi Hazar kıyısındaki Gümüştepe bölgesi olup burada yarım milyon Türkmen yaşar. Son yıllarda pamuk tarımı ile zengin olmuşlardır. Üçüncüsü Şiraz çevresindeki Kaşkaylar’dır. Dilleri Türkmenler’in konuştuğu Türkçeye çok benzediği için İlhanlılar çağında oraya göçmüş Türkmen Türkleri olabilirler. Dördüncüsü Irakı Acem’in bir iki köyünde yaşayan Kalaç Türkleri’dir.
Türklüklerini muhafazada Azerbaycanlılar’la Kaşkaylar çok iradeli olup her baskıya karşı koyuyorlar. Türkmenler’in tahsil gören gençleri, Farsça çok kolay diye bu dili konuşur hale gelmişlerdir. Kalanlar erimeye mahkûm görünüyor.
Bazı aydınlarımızın “Kardeş İran” diye bahsettikleri İran, İran’daki Türk gençlerinin yüksek öğrenimlerini Türkiye’de yapmalarına izin vermiyor. Bu gençler için Batının her ülkesine vize verilmiyor. Halbuki iran’ın en faal ve enerjik unsuru Türkler’dir. İran’daki Tükler’i sıkmak ve gücendirmekle İran bir şey kazanmaz. Çok şey kaybeder. Batılarında bağımsız ve güçlü Türkiye, Kuzeylerinde bağımlı fakat millî şuuru berkitilmiş Türkistan Türkleri yaşayan iran Türkleri, bu baskıya günün birinde tepki gösterirse İran’ın hali nice olur? Şimdiki şahın İran’da reform yapmak için kendi topraklarını halka dağıttığı söyleniyor ve buna Türk aydınları inanıyor. Şimdiki şahın babası milyoner değil, Kazak neferliğinden yetişmiş yoksul bir kişiydi. O halde oğlunun bu kadar toprağı nasıl elegeçirdiğini sormak yerinde olmaz mı? Bu toprak reformu masaldır. Tıpkı İran devletinin 2500’üncü yılı gibi.
Efganistan’ın kuzeyine Efgan Türkistanı denir. Burda üç milyon kadar Özbek, Kazak ve Türkmen yaşıyor. Güçsüz ve çok iptidai Efganistan bile bu Türkler’e baskı yapmak, onları yükseltmemek davası peşindedir. Efgan denilen yer Gazneliler’İn, Selçuklular’ın, Temirliler’in bir eyalatiydi. Kaderin cilvesiyle orada bir cumhuriyet kuruldu.
Sovyet ve Çin ülkelerindeki Türkler’e gelince: Ana kütle buralarda yaşıyor. Sovyetler’de tereddütsüz 40 milyon, Çin’de ise aşağı yukarı 10 milyon Türk yaşadığı biliniyor. Yakın zamana kadar her iki ülkedeki Türkler büyük baskı altında iken Çin-Rus düşmanlığının başlaması Türkler’in işine yaramıştır.Her iki ülke, kendisindeki Türkler’in öteki devlet tarafından kışkırtılması endişesiyle Türkler’e boyuna taviz vermektedirler. Bu kışkırtma her iki taraftan da yapıldığı için tavizler birbirini kovalamakta, Rus ve Çin hükümetleri kendi ülkelerindeki Türkler’den her gün biraz tadaha çekinir hale geldikleri için Türkler geniş nefes almaktadır. Sovyetlerdeki Türkler teknik bakımından çok ileridedir. Bunların en kötü tarafı alfabelerinin Ruslar tarafından vaktiyle ayrılmış olmasıdır. Rusya’da Azeri, Tatar, Başkurt, Kazak, Kırgız, Karakalpak, Özbek, Türkmen, Hakas, Oyrat, Yakut, Çuvaş gibi birçok alfabeler vardır. Kırımlılar’ın da bir alfabesi vardı ama şimdi Kırımlılar dağıtılmış olduğu için bunların ne olduğunu bilmiyoruz. Bu ayrı alfabeler onları birbirini anlamaz ayrı milletler haline getirmek için yapılmıştır ama boşunadır. Bunlar hakikaten anlamasalar bile siyasî birlik kurulduktan sonra tek dil, hem de tek lehçe halinde yeniden olacaktır. En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün yabancı hakimiyetlerdeki Türkler’in hakkını korumak Türk hariciyesinin görevidir. Becerikli ve zeki bir hariciyenin yapabileceği çok şey vardır. Hiçbir şey yapamasa bile yalnız ve ümitsiz yaşayan Türkler’e sahipsiz olmadıklarını anlatmak, onlara ümit ve hız vermek az şey midir?
Unutmayalım ki bütün bu ülkeler Türkler’den korkuyor. Türkler birleşirse, eskiden olduğu gibi büyük devletlerini kurarsa ne yaparız diye düşünüyor.
Düşünedursunlar.
Bu devlet kurulacak. Ne olacağı o zaman düşünülür.