Öğretmen Kıyımı
Son iki üç yıldır gazetelerde görülen bu deyim, Millî Eğitim Bakanlığı’nın bazı öğretmenlere yer değiştirmesi için kullanılmakta ve solcular yahut hükümet muhalifleri tarafından büyük bir haksızlık olarak ele alınmaktadır.
Her Bakanlığın, kendi memurlarına yer değiştirmesi olağan bir iş ise de, yerlerinden alınan öğretmenler solcu güruhuna mensup olunca sol basın, âdetleri üzere, habbeyi kubbe yaparak feryadı basmakta, bunu bir haksızlık, adaletsizlik, keyfîlik ve nihayet öğretmen kıyımı sayıp işin içinden çıkmaktadırlar.
Bu yaygın “kıyım” feryadına Ana Muhalefet Partisi Başkanı İsmet İnönü de karıştı ve bir demecinde “bunlar öğretmenlerle fazla uğraşmaya başladılar” diyerek Bakanlığın davranışını tasvip etmediğini açıkladı.
Onların deyimiyle söyleyelim, kıyılan öğretmenlerden bir takımı solcu propagandadan, bazıları öğrencilerine karşı ahlâk dışı davranıştan, birkaçı da yetersizlikten dolayı görevlerinden alınmışlardır. Bunu yetkililer belirttiler.
“Öğretmen kıyımı” nazariyecilerine göre demek ki bir öğretmen, derslerinde alabildiğine “özgür” olacak, “Nâzım Baba”yı övecek, ne kadar solak varsa onların reklâmını yapacak, milliyetçilik aleyhinde bulunacak, sonra yerinden oynatılınca bunun adı “öğretmen kıyımı” olacak. Şahane mantık!.. Bu kadarını, asrî Çin peygamberi Mao bile düşünememiştir.
Ne makule oldukları, kime uşaklık ettikleri bilinen solcu yazarlarla, suç işlediği için işinden oynatılan solcu öğretmenleri şöyle bir tarafa bırakarak Türkiye’deki ılımlı solculuğun ağababası olan İsmet İnönü’ye gelelim: Demokrasinin bu bir numaralı kahramanı, birkaç ay önce Üniversitenin solcu öğrenciler tarafından işgalini bile haklı gören bu hürriyet havarisi, mevcut hafızasını yoklayarak şöyle biraz gerilere doğru giderse herhalde utanma duygusu kendisini güç duruma sokarak yüzünü kızartacak, verecek cevap bulamadığı her zamanda yaptığı gibi susmakla meseleyi savuşturmak isteyecektir.
Biraz geriler dediğim tarih 1944-1945 yılları ve o zamanın mühim tarihî olayı da Türkçüler davasıdır. Yerleri değiştirilen, fakat meslek ve maaşlarından mahrum edilmeyen bugünkü kıyılan öğretmenlere karşı, ki hepsi birer suçla bu işleme tâbi tutulmuştur. 1944’te birçok öğretmen hiçbir suçları olmadığı halde mevkîlerinden, maaşlarından ve hürriyetlerinden mahrum edilmişler, aylarca, bazıları bir buçuk yıl tutuklu kalmışlar, sonunda hiçbir suçları olmadığı Sıkı Yönetim Mahkemesince anlaşılarak beraat etmişlerdir.
Yerleri değiştirilen ilkokul öğretmenlerine karşı pek şefkatli ve merhametli olan İsmet İnönü, 1944’te suçsuz öğretmenleri “fâsid öğretmen” diye 19 Mayıs nutkunda damgalamış, bu öğretmenlerin hücrelerde, tabutluklarda, yeraltı odalarında ıstırap çekmelerine seyirci kalmıştır.
Hem de o öğretmenlerin hepsi yüksek öğretmenlerdi.
Bir tanesi Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidî Togan’dı. Milletlerarası ünü olan bir bilgindi.
Bir tanesi merhum Hüseyin Namık Orkun’du. Ankara Eğitim Enstitüsü ve Polis Koleji tarih öğretmeniydi.
Bir tanesi Edebiyat Öğretmeni Orhan Saik Gökyay’dı. O sırada Ankara Konservatuarı müdürlüğünde bulunuyor ve kendisi de viyolonselist olan İsmet İnönü tarafından sık sık ziyaret ediliyordu.
Bir tanesi Edebiyat Öğretmeni Nejdet Sançar’dı. Balıkesir Lisesi Edebiyat Öğretmeniydi.
Bir tanesi bendim: Boğaziçi Lisesi Edebiyat Öğretmeniydim.
Bir tanesi Bedriye Atsız’dı. Erenköy Kız Lisesi Tarih Öğretmeniydi.
Bunların dışında bir de tutuklanmayarak yalnız Bakanlık emrine alınan Reşide Sançar vardı ki o da Balıkesir Lisesi Fizik-Kimya Öğretmeniydi.
Bu yedi öğretmene karşı yapılan muamele kıyıcılık değildir; normaldir. Ama bir öğretmen solcu olur da solculuk propagandasından veya ahlâksızlığından dolayı başka yere gönderilirse işte o zaman onun adı öğretmen kıyımı oluverir.
İsmet İnönü 1944’te Türkçülere karşı yapılan kıyıcılıktan dolayı tarziye vermek büyüklüğünü hâlâ gösterememiştir. Zaten kendisinden böyle bir büyüklük bekleyen de yoktur. Fakat herkesin hafızadan mahrum olmadığını, dünü çok iyi hatırlayanlar bulunduğunu asla unutmamalıdır. Kendi geçmişiyle çelişerek vaktiyle yaptığı haksızlıkları yapılmamış farz edip bugün hak dâvacılığı rolüne çıkarsa işte o zaman kendisine mazi hatırlatılır ve bu hatırlatış sert bir şamar gibi insanın yüzünde şaklar.
Öğretmenlik çok mühim meslektir. Bir milleti şu veya bu yöne çevirenler öğretmenlerdir. On Dokuzuncu Yüzyıldaki İngiliz imparatorluğu öğretmenlerin eseri olduğu gibi iki cihan savaşının sözde galip, hakikatte rezil olmuş Fransa’sı da Fransa’yı çökertmek için karar vermiş olan sosyalist öğretmenlerin marifetidir.
Türkiye, nüfusunun hızla artmasına rağmen düşman milletlerden az nüfuslu, endüstri bakımından henüz oldukça geri, çözülmedik pek çok dâvası bulunan bir devlettir. Madde yönünden olan bu açığımızı ancak mânevî-ahlâkî kuvvetimizle kapatacağız. Bundan dolayıdır ki, Türkiye’de savaş aleyhtarlığı yapmak, askerliğe ve milliyetçiliğe düşmanlık etmek vatana ihanetidir. Teknik geri olunca ruh üstün olacak, Çanakkale ve Sakarya’daki askerî zihniyet hüküm sürecek, beynelmilelcilik değil, milliyetçilik yürürlükte olacak, ancak bu sayede varlığımızı koruyabileceğiz.
Bu basit gerçek ortada iken “insaniyet” maskesi altında milletin savunma gücünü baltalayan davranışlarda bulundukları yetkililer tarafından açıklanan birkaç öğretmenin yer değiştirmesine öğretmen kıyımı demek Acem mübalağasını da geçen bir güldürücülükten başka bir şey değildir.
Bu memleketteki öğretmen kıyımı 1944’te yapıldı, gitti. Bugün kıyılanlar ne hapse girmiş, ne maaşları kesilmiş, ne de meslekten veya işten çıkarılmışlardır. O halde bu çıfıt yaygarası ne?
Bir öğretmen, bir numaralı Vatan Haini Nâzım Hikmeti övüyor, eserlerini okuyor veya tavsiye ediyorsa o öğretmen elbette ceza görecektir.
Vatan hainlerinin millî kahraman gibi gösterildiği çok komik bir çağda yaşıyoruz. Teknik bu kadar ilerler, insanlar atom ve gök çağına girerken acaba bu yandan da şuurlarını mı kaybediyorlar? Yoksa savaşlar, gürültüler, propagandalar, kıskançlıklar dolayısı ile haysiyet ve şeref duyguları büsbütün yok oldu da şirretlik ve yalanda hiçbir sakınca görülmüyor mu?
Millî Eğitim Bakanlığı şu zavallı kıyılan öğretmenlerin kimler olduğunu, hangi et kıyması makinelerinde hangi sebeplerden dolayı kıyıldığını tafsilâtı ile açıklamalı, radyolarda ve gazetelerde ilân etmeli ve bunu bir defa değil, birçok defa yapmalıdır. Sosyalist kafalara hiçbir gerçek bir seferde dank etmediği için beyinlerine çakılıncaya kadar bunlar tekrarlanmalı, kamuoyu da Bakanlığı haksız görmek gafletinden kurtarılmalıdır.
İşin aslına bakılırsa bu memlekete, kıymamak için, gerçekten bir öğretmen kıyımına ihtiyaç vardır. Cahil, değersiz, menfi, millî menfaat aleyhtarı ne kadar öğretmen varsa meslekten çıkarılmalı, Türkiye’nin de yarınki herhangi bir buhranlı anda Çekoslovakya durumuna düşmemesi için yarının büyüklerini büyüklük duygusu ve milliyet sevgisi içinde hazırlayacak kırattaki öğretmenlerden gayrisi, gözünün yaşına bakmadan, kaldırılıp atılmalıdır.
Anayasa engeldir diyeceksiniz. Anayasa, yarınımızı tehdit eden memurları tasfiyeye engelse ve bunu düzeltmenin kanunî ve hukukî yolları yoksa, o halde buyurun:
Er Kişi Niyetine!..