Millî Bayram

Bayram, Türkçe kökten gelme bir kelimedir. Toplu bir halde sevinme ve eğlenme anlamına gelir. Buna göre milli bayramların da bütün milletçe kutlanan gün olması gerekmektedir.

Nedendir bilinmez, bizdeki bayramlarda ortaklaşa sevinç yoktur. Bayramlar, aklı başında olanlara gizli bir hüzün, aklı başında olmayanlara aşırılık vermektedir. Bayramlar, iyi vatandaşlara değil, kalabalıktan çıkar sağlamak isteyen yankesicilerle kadınlara sarkıntılık eden aşağılık tabakaya yaramaktadır. Bayram bir külfettir.

Polis için, postacılar için bayramın geçmesi bayram olmaktadır.

Her şeyde olduğu gibi bayramda da “değer” onun azlığındadır. Roma ve Bizans çöküş çağlarında bayramların çokluğu ile dikkate çarpıyorlardı. Yirminci yüzyılın huzursuz ülkelerinden Meksika’da da bayramların pek çok olduğu söyleniyor.

Son yıllarda Türkiye’de de bayramların bollaşmış olması, üzerinde durulacak bir meseledir. Her olayı bayram yapmakla milletler hiçbir şey kazanmaz. “Deliye her gün bayram” atalar sözündeki gizli hüküm çok yerindedir. Bayramların çokluğu onun değerini baltalar. Bayramın bir zümre bayramı değil, millet bayramı olması için hiçbir ferdin “Hayır” diyemeyeceği günlere rastlaması şarttır. Bir zamanlar, meşrutiyetin ilân edildiği gün olan 23 Temmuz, bayramdı. Hattâ Cumhuriyetin ilânından sonraki birkaç yıl, bayram olarak kutlanmasına devam edildi.

Milli bayramların bütün milletçe itirazsız benimseneceği bir gün olması için bunun ya bir bağımsızlık günü, yahut da tesiri çok ileriye uzanan ve kader değiştiren kesin sonuçlu bir zafer günü olması lâzımdır. Siyasî bir rejimin ilân edildiği gün milli bayram, olamaz. O rejimi beğenmeyen, benimsemeyen, hattâ ona düşman olan vatandaşlar vardır ve nihayet siyasî rejimler de ebedî değildir. Uzun süre sonra olsa da eskiyip değişecektir. Fakat bağımsızlığın yahut büyük bir zaferin kazanıldığı günün milli değeri asla değişmeyecektir.

Bundan sonraki yıllarda, bilim alanında kazanılacak zaferlerin de bayram olması beklenebilir. Meselâ insan ıstırabının büyük kaynağı olan kanser hastalığına kesin çarenin bulunduğu gün, şüphesiz büyük bayram olacaktır.

Bizim, kökleşmiş olan iki dinî bayramımızın dışındaki milli bayramlarımızdan bazıları okullar ve öğrencilerin aleyhine olmaktadır. Okul tatillerinin yaklaştığı Mayıs ayındaki 1, 19 ve 27 Mayıs bayramları öğretmenlere öğrencileri son kontrolden geçirme imkânını azaltmakta, hele 19 Mayısın prova ve hazırlıkları birkaç güne mal olmaktadır.

19 Mayıs’ın Atatürk’ün hâtırasına saygı ve Kurtuluş Savaşının başlangıcı olduğu söylenecek. Başlangıca bakılırsa daha ileriki günlere gitmek gerekeceği gibi Atatürk’ün hâtırasına saygı daha saygılı bir şekilde ve başka türlü de yapılabilir. Onun, çok üstün Yunan kuvvetlerine karşı 13 Eylül’de kazandığı Sakarya Zaferi (ki o zamana kadar Cihan Tarihinde en uzun meydan savaşıdır) elbette Türk Tarihi bakımından 19 Mayısta Samsun’a çıkışından çok mühimdir. Kaldı ki Atatürk’ün Samsun’a çıkış tarihinin 17 Mayıs olması ihtimali de vardır.[1]

Burada asıl dokunmak istediğimiz konu tarihimize yakışır milli bayramın hangisi olması gerektiğidir. Bu, öyle bir gün olmalıdır ki siyasî inançlarla, zümrecilikle ilgisi olmasın ve bütün Türkler onu itirazsız kabul etsin, hiç olmazsa tedirgin olmasın.

Eski atalarımız Gök Türkler’de kağanın, kızdırılmış demiri örse koyup çekiçle dövdüğü gün, kim bilir kaç yüzyıla dayanan milli bayram günü idi. Demiri eriterek kurtulmayı, belki Ergenekon’dan çıkışı temsil ediyordu. Bunun hangi güne rastladığını kesin olarak bulmak suretiyle yeniden bayramı yapmak çok yerinde olur. Bu bir milli tarihe yöneliş, geleneğe dönüş olacaktır.

23 Mayıs 1040 günü, Selçukluların kazandığı büyük Dandanakan zaferinin ve Selçuklu devletinin kuruluş günüdür. Bugünkü Türkiye, bu Selçuklu devletinin devamıdır. Gerçi bazı tarihçiler yalnız Anadolu Selçuklularını Türkiye olarak kabul ediyorlarsa da ben bu düşünceye katılmıyorum. Çünkü bir devlet daima aynı sınırlar içinde kalmaz. Türkiye, ilk kurulduğu toprakları kaybedip sonradan aldığı ülkelerde tutunmuş olmanın özelliğine sahiptir. 26 Ağustos 1071 Malazgirt zaferi şan ve şeref, aynı zamanda milli şuur bakımından milli bayram olacak bir gündür. 26 Ağustos aynı zamanda Büyük Taarruzun da başladığı gündür.

30 Ağustos 1922 Başkumandan=Rum Sındığı savaşının kazanıldığı gündür. Türkiye’nin kuruluş senesidir.

13 Eylül 1921 Sakarya Zaferi bir “Sath-ı müdafaa” savaşıdır. Bir kahramanlık destanıdır. Sonuçları bakımından da çok büyüktür. Bu zafer yalnız Türkiye’de değil bütün Türk dünyasında sevinçle kutlanmıştır.

Bunlar arasında en mühimleri Ergenekon ve Dandanakan günleridir.

Devlet tarafından kurulacak bir komisyonun milli bayram konusunu iyice inceleyip karara varmasından sonra anayasada gerekli değişiklik yapılarak milli bayramlar son şeklini almalı ve bundan böyle de yeni milli bayramların sık sık sosyal hayatımıza girmesi önlenmelidir.

Bollaşanın değersizleşeceği unutulmamalıdır.223

(1) Profesör Jaeschke’nin “Türk İnkılâbı Tarihi Kronolojisi” adlı eserinde (1,39) Mustafa Kemâl’in Samsun’a çıkış tarihi hem 17 Mayıs, hem de Atatürk’ün nutkuna göre 19 Mayıs olarak gösteriliyor. Atatürk, Samsun’a çıkış tarihini fırtınalı olaylardan ve yıllardan sonra anlatırken aldanmış olabilir. Kendisinin 16 Mayısta İstanbul’dan hareket ettiği kesinlikle bellidir. Bandırma gemisi 14-15 mil hızında idiyse onu 24-30 saat sonra Samsun’a ulaştırmış olabilir, Herhalde bu tarih yeniden incelenmeye muhtaçtır.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız