Malazgirt Savaşının 900. Yıldönümü
1971 yılının 29 Ağustos’unda bu büyük ve cidden şanlı zaferin 900. yıl dönümü kutlanacaktır. Ankara’daki Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde 1966’da kurulan “Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü” bu yıldönümünde kendi payına düşen görevi yapmak için Malazgirt’te bir Alp Arslan anıtı dikmek üzere hazırlıklara başlamıştır. Yıl dönümüne iki buçuk yıl vardır. Güzel ve iyi düşünülmüş bir eser hazırlamak için iki buçuk yıl oldukça az sayılsa bile yine de bir şeyler yapmak mümkündür.
Enstitü Başkanı Prof. Emin Bilgiç’in himmetiyle epey para sağlanmış ve teşebbüs etrafa duyurulmuştur.
Malazgirt zaferi Türk tarihinin en büyük zaferlerinden birisidir. Anadolu’da Türkler’le Rumlar arasında aşağı yukarı iki asır süren ölüm-dirim vuruşmasında 1048’deki Pasinler meydan Savaşı’ndan sonra yapılan ikinci büyük meydan savaşıdır. Bunun ehemmiyetini arttıran ve Malazgirt’i büyüten sebeplerden birisi, zaferin 100.000’e karşı 40.000 kişiyle kazanılması, ikincisi, Bizans ordusundaki Türkler’in büyük bir millî şuurla Alp Arslan tarafına geçmesi, üçüncüsü de bunun Türk-İslâm dünyasıyla Batı-Hıristiyan dünyası arasında prestij ve şeref mücadelesi şeklini almasıdır.
26 Ağustos 1071 milli bir gün, bunun 900. yıl dönümünü kutlamak da mîllî bir vazifedir. Bu sebeple onu kutlamak yalnız Selçuklu Tarih ve Medeniyeti Enstitüsü’nün omuzlarına bırakılmamalı, Türk Tarih Kurumu, Millî Eğitim Bakanlığı, Genelkurmay Başkanlığı, daha doğrusu bütün hükümet müesseseleri, kısaca “devlet” bu işi ele almalıdır.
Zafer, milletler için soluk almak gibi bir ihtiyaç, onların törenle kutlanması ise oksijenin ciğerlere gitmesi kabilinden yaşatıcı bir sebeptir.
Malazgirt’in 900. yıldönümüne yaklaşırken İstanbul Fethi’nin 500. yıl dönümüne ait acı hatıralarımızı anmaktan nefsimizi men edemiyoruz. Sırf Yunanlı dostlarımız (!) gücenmesin diye 500. yıldönümü rezil edilmiş, Fatih’in ruhu ve Türk milletinin gönlü incitilmişti.
Malazgirt de aynı Rumlara karşı kazanılmış bir zaferdir ve tarih ölçüsü bakımından İstanbul Fethi’nden daha mühimdir. Gerçi İstanbul Fethi tarihin bir devrini kapayıp yenisini açmıştır ama nihayet bu başarı zaten çökmek üzere bulunan yozlaşmış bir devlete karşı kazanılmıştı. Malazgirt zaferinin kazanıldığı yıllarda ise Bizans İmparatorluğu, kuvvetinin üstün bir noktasında duruyor, ordusu da sayı bakımından Türkler’e karşı üstün bulunuyordu. Bu şartlar altında kazanılmış bir zaferi kutlamak, hem mazimize, hem de millete hizmet edenlere karşı büyük bir saygı olacağı gibi gençliğin terbiyesi yönünden de bulunmaz bir fırsattır.
Bugün gençlik yıkıcı ve hain akımların tesirine karşı himayesiz bırakılmıştır. Okullar milli telkin diye bir şey yapamıyorlar. Millî kültürü aşılamak için tarih en iyi bir vasıta iken tarih dersi müstakil ders olmaktan çıkarılıp sosyal grup adı altında toplanan bir dersler grubunun içinde kaybedilmiştir.
Millî Eğitim Bakanlığı icraat değil, edebiyat yapmakla meşgul, fakat ellerinde fazla bir yetki bulunmadığı için de kısmen mazurdur.
Nâzım Hikmet gibi vatan hainleri millî şair ve kahraman gibi gösterilmekte, her tarafta, yerli ve yabancı komünistler gençliğin beynine örnek insan olarak sokulmakta, bu alçaklığın adı ilericilik olmaktadır.
Birde, yabancılara karşı gösterilen çekingenlik dolayısıyla millî törenlerimizden onların kırılıp kırılmayacağı, pek mühim bir mesele imiş gibi, hesaba katılmaktadır.
Milletlerin birbirine karşı ebedî dostluk gütmelerinin dünya kanunlarına aykırı olduğu gerçeğini kabullenerek Malazgirt zaferinin 900. yıl dönümünü kutlamak üzere büyük bir program hazırlamak, bu tarihî fırsattan faydalanmak lâzımdır.
Yunanlılar, eski Bizans’ı diriltmek ve bunu yapmak için de Türkiye’yi yok etmek düşüncesi ardında koşan düşmanlarımızdır. Önce bu gerçeği bilmek, bunu bildikten sonra da onların veya başkalarının koparacağı yaygaralara aldırış etmeden zafer programını uygulamak lâzımdır.
Hükümet bu büyük gün için beş on milyon lira harcamaktan elbette kaçınmayacaktır. Malazgirt’e dikilecek Alp Arslan anıtının onun şanına yakışır şekilde, büyük ve heybetli olması için en iyi malzemenin kullanılması, anıt ve heykele kübizm gibi sapıklıkların karışmasını önlemek için ciddî tedbirler alınması ve en büyük Türk hükümdarlarından biri olan Alp Arslan Çağı tarihinin yazdırılarak başlıca yabancı dillere çevrilmesi ve okul kitaplarında bütün Selçuklu tarihine daha çok yer verilmesi ilk akla gelen tedbirler arasındadır.
Bugün Selçuklu tarihini iyi bilen profesörlerimiz vardır. Alfabetik sıra ile Faruk Sümer, İbrahim Kafesoğlu, Mehmet Altay Köymen ve Osman Turan bunlar arasındadır. Umumî Türk Tarihi Profesörü Zeki Velidî Togan da tabiî bunlara katılabilir.
Aralarında bir takım tatsız tartışmalar geçmesine rağmen bu profesörlerin birleşerek bir Alp Arslan Çağı tarihi yazmaları için şimdiden teşebbüse geçmeli, Millî Eğitim Bakanlığı bu konuda her türlü kolaylığı göstermelidir. Bu millî görev karşısında profesörlerimizin şahsî kargınlıkları unutacak olgunlukta olduğuna eminim.
Malazgirt savaşını anlatan bir piyes için yarışma açılması, fakat jürinin malûm sapıklardan değil, ciddî kimselerden seçilmesi de mühimdir.
En iyi bir rejisörün idaresinde en iyi senaryoculara yazdırılıp tarih profesörlerinin kontrolünden geçecek bir piyes de ancak bu süre içinde yapılabilir. Bu hususta Türk ordusu büyük yardımlar yapacak kudrettedir.
Sözün kısası: Malazgirt’in 900. yıldönümünün ciddi olarak kutlanması, İstanbul fethinin 500. yıl dönümüne benzememesi için, önümüzdeki iki buçuk yıl gibi kısa sayılacak zamanı iyi değerlendirmek lâzımdır.