Dün ve Yarın
İleri gitmek geriyle olan bağı koparmak değildir. Canlı, cansız her varlık çok gerilerin bugünkü neticesidir.
Geri her zaman kötü değildir. Nitekim ileri de her zaman iyi değildir. İyi de olsa, kötü de olsa yok edilemeyecek olan “geri” ve “ileri”, bütün olarak biziz. Bunu inkâr hiçbir şey kazandırmaz; kas katı gerçeğin inkârı ile inkâr edeni basitleştirir, yozlaştırır, hayvanlaştırır.
Geri ve ileri, yani dün ve yarın her zaman var olacaktır. Milyarlarca dün ve yarın, zaman zincirinin bir halkasıdır. Yarını kavramak için dünü bilmeli şarttır. Otlarla böcekler dünü bilmez. Daha yüksek sınıf hayvanlarda bile birkaç gün öncesini hatırlamak, bilmek kabiliyeti vardır.
“Dün”ün topyekûn inkârı insanları ot ve böcek menzilesine indirmektir. İnsanlar indirilemez. İnen, indirmek isteyendir.
Millî Eğitim Şûrası’nda birkaç öğretmen dünkü edebiyata sövüp saymışlar. Füzûli’yi, Bâkı’yi Batırmışlar. Bunlar Füzûli’den, Bâkı’den bir mısraı bile anlayamayacak kadar aşağı olan canilerdir. Onlar Fuzûli’deki dehâyı, şiir inceliğini nereden anlayacaklar? Fikrî ve edebî seviyeleri ancak Nâzım Hikmet’i, Orhan Veli’yi ve o makuleleri anlayacak kadardır.
Bu şûralarda şimdiye kadar hep gayri millî hava esti. Mazi düşmanlığı yapıldı. Geçmişle bağların koparılması istendi. Bunun mânâsı nedir? O kadar açık ki söylemeye bile lüzum yok.
Millî kültürle yoğurulmuş, zerrelerine kadar Türkçü ve otoriter bir Millî Eğitim Bakanı gelmeden bu herzevelikler sürüp gidecektir.
Aksi halde “egemenlik” kelimesi “egemenlik” olur ve kültür eserlerini seçecek kurulun başına ortaokul mezunu bile olup olmadığı meçhul birisi getirilerek millî kültürle, milletle, geçmişle, gelecekle alay edilir.