Atsız Beğ’in Kimliği – Erk yurtsever
Hürriyet Gazetesi’nin 20 Mart 2000 târîhli sayısında Bay Yener Süsoy’un Türkiye’nin ilk kültür bakanı Bay Talat Halman ile yaptığı bir röportaj yayınlandı. Bay Süsoy’un, Bay Halman’ın hâtırâtını Hürriyet’e anlatmasının övüncü ile kaleme aldığı yazısı bize devenin “Nerem doğru ki?” fıkrasını hatırlattı. Biraz nisyân, biraz intikâm ve biraz da ” nasıl olsa aradan 29 yıl geçti, bunları artık kimse hatırlamaz” rahatlığı içinde sarfedilen sözlerin ve ileri sürülen iddiâların tamâmını düzeltmek abesle iştigâl olacaktır. Ama kağıda dökülen bu konuşma içinde yıllarca Türkçülük idealinin bayrakdârlığını yapmış bir Türk büyüğü hakkında ileri sürülen bâzı yanlışlıkları da düzeltmek gerekmektedir.
BÜTÜN KARADENİZ’LİLER LAZ MI?
Bay Süsoy, röportajının hemen başında Bay Halman için “Anne ve babası Trabzonlu olduğundan kendisini de Karadenizli kabul ederek ”Bir dostu gıllıgışsız sever ve över Lazlar” der.” demektedir. Burada eski tâbîr ile ve mânâ-yı mazrûf ile herhalde bütün Karadeniz’lilerin Laz olduğu söylenmek istenmektedir. Devrik olan bu cümleyi düzeltecek okursak çıkacak netice şudur: Annem babam Trabzon’ludurlar ve ben de bu yüzden kendimi Karadeniz’li kabul ederim. Lazlar bir dostu gıllıgışsız severler ve överler…
İki cümle hâline konulan bu tek devrik cümlenin ilki bir îtirâzı gerektirmeyecek kadar doğru olabilir. Ancak ikinci cümledeki “Lazlar” sözcüğünün ne maksatla kullanıldığını düşünmek lâzımdır. Eğer gerek devrik cümledeki, gerekse bizim iki cümle ile devrilmekten kurtarmaya çalıştığımız ifâdede “Lazlar” yerine “Karadeniz’liler” denilmiş olsa idi sanırız bu ifâdeleri yargılamaya ihtiyâc olmayacaktı. Bay Halman Laz olabilir. Buna da kimsenin bir îtirâzı olmaz. Hal böyle olunca da durum yiğitçe şöyle ifâde edilir: Talat Halman, anne ve babası Trabzon’lu olduğundan kendisini de Karadeniz’li kabûl eder ve ”Biz Karadeniz halklarından olan Laz’lardanız. Bir dostu gıllıgışsız sever ve över Lazlar” der.
Cümle bu şekilde tasrîh edilmedikçe, çoğunluğunu Oğuz’ların, ağırlıklı olarak da Çepni Boyu’nun teşkîl ettiği Karadeniz sekenesinin tamâmının Laz olduğu gibi çarpık bir mânâ çıkar. Böyle bir iddiâ da eğer bir art niyet taşımıyor ise bilgisizliktir.
YALANLAR YA DA NİSYÂNLAR…
Bay Halman kendisi ile yapılan röportajda şöyle demektedir: “İlk Devlet Kültür Ödülü’nün Muhsin Ertuğrul’a verilmesini Başbakan Erim’e ilettiğimde gözleri parlayarak ”Çok iyi düşünmüşsünüz, ben de kendisine hayranım, üstelik yakın dostumdur” dedi. İstanbul’daki törende belki de siyasi hayatının en güzel irticali konuşmasını yaparak bu ödülü kendi eliyle verdi. Üç gün sonra Ankara’da beni odasına çağırarak ”Muhsin Ertuğrul’a bu ödül verilmemeliydi” demez mi… Şaşkınlık içinde kendisine önceki konuşmalarımızı hatırlatınca ”Tamam ama, Genelkurmay Başkanı Memduh paşa çok kızmış. Bir daha böyle şeyler yapmayalım” dedi. İki gün sonra yine çağırdı, baktım yine öfke içinde. Önünde Nihal Adsız’ın çıkardığı Devlet dergisi duruyor. Adsız başyazısında ”Bu kızıl komüniste devlet nasıl kültür ödülü verir” diyor. Nihal Adsız’ın kimliğini hatırlattığımda Erim’den ”Olsun. biz böyle eleştirilere hedef olmamalıyız, bunlar iyi şeyler değil” cevabını aldım.”
DERGİLER, TÂRÎHLER
Atsız Beğ’in, ilk devlet ödülünün Muhsin Ertuğrul’a verilmesini tenkîd eden yazısı 1 Kasım 1971’de yazılmış ve 1 Aralık 1971 târîhli Ötüken Dergisi’nde nerşredilmiştir. O sıralarda gerçekten Devlet adlı bir dergi de yayın hayâtındadır, ancak dergiyi Atsız çıkartmamaktadır. Kaldı ki Atsız Devlet’in başyazarı olmadığı gibi dergi, Atsız Beğ’in düşünce ve fikirlerine de karşıdır.
Diyelim ki, Bay Halman yaşı sebebiyle bâzı adları birbirine karıştırıyor. Atsız Beğ’in yazısının çıktığı 1 Aralık 1971 târîhli Ötüken dergisi, Erim’in masasında duruyor ise Muhsin Ertuğrul’a verilen devlet ödülü töreninin 25 Kasım 1971’de yapılmış olması gerekir. Oysa ki uzun bir makâlenin son üç paragrafına sıkıştırılmış olan ve
“Sayın Bakan! Kültür nişanı takmaya Muhsin Ertuğrul gibi komünizmi göklere çıkarmış biriyle başlamanız çok kötü tesir bıraktı. Bu bir indilik, keyfilik, haksızlıktır. Türk kültürü tiyatro ile başlamaz. Kültür; dil, din, tarih, gelenek, edebiyat, sanat, tören, giyim ve göreneklerin bütününden ibarettir ve tiyatro yabancılardan gelen bir müessese olduğu gibi bugün millîleşmiş diye kabul edilse bile en sonralarda akla gelmesi gereken bir unsurdur. Niçin Karagöz ile Orta Oyunu aklınıza, gelmiyor da önce tiyatroyu düşünüyorsunuz? Neden aklınıza cirit, okçuluk, binicilik, kılıç gelmiyor da bale geliyor? Niçin erkek oyunu olan Zeybeğe el atmıyorsunuz da kız oyunu olan baleye yöneliyorsunuz?”
paragrafı ile başlayan bu yazı 1 Kasım 1971’de kaleme alınmıştır.
Aslında Bay Halman, Atsız’a karşı olan tutumunun ardındaki gerçekleri nedense gizlemek istemekte, Muhsin Ertuğrul’a verilen devlet ödülü tenkîdinin sıkıştırıldığı makâlenin baş tarafını da unutmuş görünmektedir.
KİŞİ ADLARI
İnsanlar adlarını istedikleri imlâ ile yazmakta hürrdürler. Ancak adını Ahmed diye yazan birisinin adı, bir başkası tarafından “Ahmet” imlâsıyla yazılamaz. Bütün a’lemin “Atsız” adıyla tanıdığı bir kimsenin adını “Adsız” olarak yazmak yanlış, yanlıştan da öte ad sâhibine saygısızlıktır.
ATSIZ’IN KİMLİĞİ
Tabîatiyle, Bay Halman’a şunu sormak lâzımdır: Sayın Bay Halman, acaba siz Başbakan Nihat Erim’e Nihâl Atsız’ın kimliği hakkında ne, neler söylediniz de, Erim “Olsun!” dedi? Acaba, bize büyük bir Türkçü olarak tanıtılan bu şahsın bizim bilmediğimiz bir takım zaafları falan mı vardı?
Eğer bu yazımız tarafınızdan okunur veyâ kulağınıza çalınır ise lûtfen bu husustaki bildiklerinizi (eğer bir devlet sırrı değil ise) bir açıklasanız. Açıklasanız da aslen baba tarafından Gümüşhâne’nin Torul Kazâsı’nın Midi Köyü’nün Çiftçioğulları’ndan, ana tarafından Trabzon’un Kadıoğulları’ndan diye bildiğimiz, ama yanı sıra Laz olmadığını da bildiğimiz bu zâtın bizce mechûl olan asıl kimliğini öğreniversek.
EĞLENCELİ BİR RÖPORTAJ
Röportajdaki “Tansu Çiller harakiri yaptı” başlıklı kısımda geçen “cerzebeli” sözcüğünü hiçbir lugâtta bulamadık. Eğer bu söz bilmediğimiz bir kelime ise mânâsını bilmek ve öğrenmek hakkımızdır. Eğer bu söz bildiğimiz “cerbeze” yerine kullanıldı ise ne zamandan beri şekil değiştirdiğini de öğrenmek hakkımızdır. Eğer bu konuda Bay Halman “bu söz bana âit değildir” buyururlar ise Türkiye’deki gazeteci hakkında düşünmek de hakkımızdır. Eğer bu konuda Bay Süsoy “bu söz bana âit değildir” buyururlar ise Türkiye’nin Kültür Bakanı hakkında düşünmek de hakkımızdır.
ÂRİFLERE NOT
Bu târîhî röportajın son kısmı ise oldukça ayıplı görünüyor. Bu kısım aynen şöyle:
“Uzun yıllar yatılı okuduğu için yatak yapma konusunda hayli iddialı. Swissotel’in Kral Dairesi’ndeki röportaj sırasında Yener Süsoy’u bu konuda denedi ve sonunda ”Yener bey, sizin elleriniz yatak yapmaya uygun değil” dedi.”
—–
Çok ayıp… Türk turizmi açısından yüz kızartıcı bir ayıp… Swissotel yönetimini, odalarındaki yatakları müşterilerine yaptırdıkları için Türk turizmi adına kınıyoruz.