Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden? Bilmem, bu yanardağ ne biçim korla tutuştu? Pervane olan kendini gizler mi alevden; Sen istedin, ondan bu gönül zorla tutuştu… Gün senden ışık alsa da bir renge bürünse; Ay
Bugün “Türkiye” dediğimiz yeri On Birinci Yüzyılda başlayan savaşlarla Rumlar’dan ve onlara tâbi Ermeni ve Gürcüler’den aldığımızı artık herkes biliyor. Bu topraklar yıllarca süren hücumlarla ele geçirilmiş, sonra yine yıllarca süren savunmalarla korunmuş olduğu için üzerinde oluk
Otuz adım aralıkla, iki saatten beri karşı karşıya duruyorlar. Avusturyalıları silip süpüren, Almanlarla Macarları kaldırıp geri atan Rus dalgası, Türk siperlerinin otuz adım önünde bekliyor. İki hattan birbirine bombalar hediye ediliyor… Ve… Keskin küfürler. Bir taraftan verilen
Tarihi Turanlı-Hun-Türk-Macar milletinin ebediyen yaşayacak kardeşi… Vatansız bir Macar mültecisi olarak, devlet başkanının da imzalamış olduğu hükümet kararnamesi gereğince Türkiye’ye geldiğimde; N. ATSIZ kardeşime haber vermeden ve şahsen tanışmak maksadı ile kendisini ziyarete gittim. Hun-Türk-Macar kardeşliği hakkında
Fatih çağından sonra “Medrese”nin Türk fikir ve siyaset hayatına hakim olması ile başlayan taassubu, türlü iç kavgalara ve kan dökülmesine sebep olarak günümüze kadar gelmiştir. Din bilginleri arasında Ebussuud gibi müsamahalı ve akıllıları bulunduğu gibi, her türlü
Millî şuurun ve ilmî tarihçiliğin hâlâ gereğince gelişememesi, dinî taassubun hâlâ ruhlara hükmetmesi dolayısıyla tarihimizin bazı büyüklerine karşı saygısızlıkta bulunmak, yahut Türk ırkının şu veya bu bölümlerini birbirine düşman saymak gibi yanlışlıklar sık sık yapılmaktadır. Bunların arasında