Yirmici Asırda Türk Meselesi I: Türk Birliği
Dünya Türklüğü yalnız Türkiye’dekilerden ibâret değildir. Rusya, İran, Çin, Romanya, Bulgaristan, Yugoslavya, Rodos, Kıbrıs, Suriye, Irak ve Afganistan’daki Türklerin sayısı Türkiye’dekilerden daha çoktur. Mısır’da, Libya’da, Avrupa’da, Kuzey ve Güney Afrika’da, Uzakdoğu’da yaşayan ve herhalde birkaç on bin tutarında olan Türkleri de, kadroyu tamamlamak için, bu listeye sokabiliriz.
Genel istatistikler olmadığı için dünyadaki Türklerin sayısını doğru olarak bilmiyoruz. Düşmanlar, kasdi olarak bu sayıyı azaltmaya çalıştıkları gibi, dostlar da körükörüne çoğaltmaktadırlar.
Türkleri, eskiden beri kalabalık bir millet oldukları hakkındaki düşünceler, tarihi incelemelerin ilerlemesinden sonra, çürümüştür. Türkleri pek kalabalık gösteren şey, onların büyük siyasî rol oynamaları ve hareketli oluşlarıdır. Gerçekte ise Türkler, bütün kırgınlara rağmen, hiçbir zaman XX. Yüzyılda oldukları kadar çok olmamışlardır.
Bugün, Türklerin sayısı hakkında en müsbet bilgiye, yalnız Türkiye ve Rusya Türkleri hakkında sâhibiz. 1926 ve daha sonra Rusya’da 1927’den beri de Türkiye’de yapılan genel nüfus sayımlarından sonra yayınlanan istatistiklere göre, bugün, toparlak hesapla Türkiye’de 30, Rusya’da ise 35 milyon Türk vardır. Başka ülkelerde yaşayan Türkler hakkında ise birbirinden uzak, türlü rakamlar ileri sürülüyor. Meselâ, Çin Türkistanında yaşayan Türkleri , bazıları 3 milyon olarak gösterdiği halde, bu rakamı 13, 15 hattâ 18 milyona çıkaranlar bile vardır. Türklerin sayısını çok göstermek eğiliminde olanlar, mesela Rusya’da 40 – 50 milyon Türk yaşadığını, Rusların siyasî düşüncelerle Türklerin az gösterdiklerini ileri sürüyorlar.
Rusların, siyasî endişelerle Türkleri az göstermek istemeleri hakkındaki iddia doğrudur. Ancak bunda da mübalağaya kaçmak yersiz bir düşünce olur. Ruslar ne kadar çalışsalar, oradaki Türkleri yarı yarıya indirip gösteremezler. Biz de kendi millî ve ırkî gücümüzü hesaplarken, aşırılığa kaçmamak zorundayız. Bazılarının iddia ettikleri gibi, gerçekten 120 milyonluk bir milletsek ve buna rağmen büyük bir kısmımız tutsaksa, bu geleceğimiz için ümit kırıcı bir durumdur. Bunu düşünerek, gerçekleri olduğu gibi göstermekten çekinmemeliyiz. Hele çocukça düşünceler uğruna, lehimizdeki gerçekleri değiştiremeyiz. Bu gerçek şudur:
Biz, azlık bir millet olduğumuz ve bazı sebeplerle teknikçe geri kaldığımız için, kalabalık milletlerin tutsaklığına düştük. Fakat, bu azlığımıza rağmen, kendi aramızda toplanabilirsek, dünyada yenemeyeceğimiz kuvvet yoktur.
Acaba, dünyadaki Türklerin sayısı hakkında, aşağı yukarı bir rakam söyleyemez miyiz? Bunun için, her ülkedeki Türklerin sayısı hakkında en az ve en çok olarak söylenen rakamları toplamak ve bunun üzerinde biraz durup düşünmekten başka çıkar yol yoktur.
Rusya’da 80, Çin’de 18 milyon Türk olduğu hakkındaki hayâli sayıları bir yana bırakırsak, bu rakamlar şunlardır:
En az En çok
Türkiye’de 30.000.000 32.000.000
Rusya’da 35.000.000 40.000.000
İran’da 10.000.000 13.000.000
Çin’de 5.000.000 8.000.000
Afganistan’da 1.000.000 3.000.000
Balkanlarda 1.000.000 2.000.000
Irak-Suriye’de 700.000 1.000.000
Kıbrıs’ta 90.000 100.000
Başka ülkelerde 50.000 100.000
Bütün Türkler 82.840.000 99.200.000
Demek ki, Türkler en aşağı bir hesapla 82.840.000 kişi tutuyorlar. Şu halde yabancı milletlerin, Türkleri az göstermek gayretlerini de hesaba katarsak, milletimizin 100 milyonluk bir topluluk olduğunu söyleyebiliriz.
***
Dünya bir devler memleketi olmaya doğru gidiyor. Yüz milyonluk milletlerin kurulduğunu görüyoruz. İkinci, üçüncü derecedeki milletlerden bazıları da yaman bir hızla çoğalıyorlar. Böyle bir yüzyılda 85 – 100 milyonun önemi bir kat daha artar.
Yeryüzünde, ne kalabalık topluluklar bulunduğunu kavramak için, şu ülkelere bir göz atalım:
Çin 800 milyon
Hindistan 540 milyon
Rusya 250 milyon
İngiltere (İmparatorluk olarak) 200 milyon
Amerika 220 milyon
İndonezya 130 milyon
Pakistan 120 milyon
Japonya 110 milyon
Brezilya 95 milyon
Almanya 70 milyon
İtalya 53 milyon
Fransa 52 milyon
Bu kalabalık milletlerden Rusya sınırdaşımız, İngiltere, İtalya ve Fransa komşumuzdur. Acaba, dünyada dev devletler kurulurken, siyâseten dağınık olan 85 – 100 milyonluk Türk milletinin geleceği ne olacaktır?
Bize göre, millî programın hareket noktası bu soru olmalıdır. Bu sorunun cevabı, millî ülkümüzün adı demektir. Bu ad, “Türk birliği” sözleriyle özetlenebilir.
***
Her milletin, yaşamak için, bir ülküye ihtiyacı vardır. Bu ülkü, milletlere göre ayrıntılarda değişse bile, anaçizgilerinde hemen hemen bir gibidir. Çünkü şu tarihi gerçeği kimse inkar edemez ki, her tutsak milletin ilk ülküsü bağımsızlığını kazanmak, her bağımsız milletin ilk ülküsü de, henüz tutsak yaşayan ülküde üçüncü dönemdir.
Bu, kabataslak bir sınıflandırmadır. Hayata, olaylara, milletlerin özel durumlarına göre bu dönemler biraz değişebilir. Meselâ, bir milletin fetihlere başlaması için, mutlaka bütün urukdaşlarını kendi sınırları içine almış olması gerekmez. İtalya, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce millî birliğini aşağı yukarı elde etmiş ama Avusturya’da, Fransa’da, Malta’da, Tunus’ta epey İtalyan, başka milletlerin tutsağı olarak yaşıyordu. Buna rağmen İtalya, millî ülkünün üçüncü dönemi olan fetihlere başlamıştı. Habeşistan ve Türkiye ile yaptığı savaşlar bunu gösterir. Demek ki, millî ülkünün üç dönemi bağımsızlık, millî birlik ve fetihler olmakla beraber, bunlar, birbirleri içine girmişlerdir. Biri tamamlanmadan öteki başlayabilir.
Millî ülkülerde dâima bu üç dönemin varlığına tarihten, istediğimiz kadar örnek bulabiliriz:
İrlanda, yüzyıllarca uğraşıp İngiliz tutsaklığından kurtulduktan sonra, şimdi İngiltere elinde bulunan Kuzey İrlanda’yı almak, yâni milli birliği kurmak için uğraşıyor.
Yine İngiliz tutsaklığından kurtulan Mısır, ilk iş olarak Sudan’ı almak, sonra da bütün Arap ülkelerini kendi çevresinde toplamak dâvası ardındadır.
Almanların şimdiki dâvası, Rus tutsaklığındaki Doğu Almanya’yı kurtarmaktır. Arkasından da sıra yine Avusturya ile birleşmeye gelecektir.
Finlerin, Karelya için çalışan dernekleri vardır.
Macarlar, Transilvanya’dan hiçbir zaman vazgeçmemişlerdir.
Yugoslavlar, çok eski zamanlarda olduğu gibi, yine bütün Makedonya’yı ve Selanik’i almak sevdası peşindendirler.
Bulgarlar, Sırp ve Yunan Makedonyaları ile Doğu ve Batı Trakya’da gözleri vardır.
Yunanlılar, Kuzey Epir’i ve Doğu Trakya’yı istiyorlar.
Yahudilerin ilk hedefi, bütün Ürdün Krallığıdır.
Suriye, Hatay’ı ve hattâ Çukurova’yı kendi toprağı sayıyor.
Afganistan, Patanlar ülkesini, yâni Pakistan’ın kuzey bölgelerini kendinde koparıkmış sayıyor.
Tunuslular ile Faslılar ilk döneme ulaştılar. Şimdi, Büyük Sahra’nın bir bölümü ile Moritanya’yı istiyorlar.
Çok geri olan zenciler bile, artık bağımsızlık devletler haline girdiler.
Acaba, Türkler, bu safhâlârın hangisinde bulunuyor?
Bunun cevabını vermek için, haritaya bir bakmak yeter: Türkler, Anadolu’daki Kurtuluş Savaşı ile ülkülerinin ilk döneminde pek parlak bir başarı gösterdikten sonra, tabi ve tarihi bir kayıtla, ülkülerinin ikinci basamağında bulunuyorlar. 1923’te gerçekleşen birinci dönemden sonra ikinci dönem yoluna yalnız Hayat kurtarılmış, daha sonra da Kıbrıs üzerinde millî emellerimiz olduğu kayıtlı şartlı olmakla beraber, resmen açığa vurulmuştur.
Milli birlik ve millî birlikten sonra cihan hâkimiyeti, milletin şuuraltında yaşayan bir ülküdür. Şuuraltındaki bu istek, zaman zaman şuura çıkar. Zaman iyi seçilmişse muzaffer olur. İyi seçilmişse milletin hız ve ahlâk kaynağıdır. Bir gâye için ıztırap çeken, fakat buna isteyerek katlanan insan gibi, milletler de millî ülküleri için hesapsız fedâkarlığa katlanırlar, katlamışlardır. Ülkü yolunda yürüyen milletleri başka milletleri hem korkutur, hem de hayran bırakır. Ülkü yolunda yürüyen millet, kendisinde başka milletlere karşı mevcut aşağılık duygusunu atmıştır. Kendisine inandığı ve hiçbir şeyden korkmadığı için, düşmanlarının çokluğundan, tekniğinden ürkmez. Ölümü seven milletlere, hayat kollarını açar. Böylelikle millî ülkü bir gün gerçekleşiverir.
***
Türkler vaktiyle birkaç kere birleşmişler ve mutlu olmuşlardır. Yeniden birleşeceklerdir. Millî ülkümüzün ilk maddesini : “Bütün Türkler birleşecektir” diye ifâde edebiliriz.