Fâruk Nâfiz’e Bir İhtar
Bir zamanlar Türkçülüğe saldırmak, onu kötülemek isteyenler “faşist” veya “gardist” diyorlardı. 1944’ten sonra “ırkçı”, “Turancı” demek moda oldu.
Türkçülüğün faşistlik ve gardistlikle ilgisi olmadığı âşikârdır. Kaldı ki aslında ne faşist veya gardist, ne de ırkçı veya Turancı olmak bir suç değildir. Hele fikir ve vicdan hürriyetinin kabul olunduğu bir zamanda memleket kanunlarına aykırı olmamak, devlet düzenini bozmamak şartıyla her fikir ve kanaat muhteremdir.
Muhterem olmayan, kanun himayesinde bulunmayan tek fikir veya prensip komünizmdir. Çünkü gayesi millî istiklâli kaldırıp Moskova’ya bağlanmak, millî varlığı yıkmaktır. Bu fikri gütmek tam bir vatan hainliği olduğu için komünistler her yerde vatan hainidir ve komünistler, gözleri açılan batı dünyasında gitgide artan bir şiddetle takibata uğramaktadır.
Irkçı veya Turancılığa gelince: Bunlar “Türkçülük” dediğimiz Türk milliyetçiliğinin iki esaslı unsurudur. Yani Türkçülerin gayesi içinde ırkçılık, vatandaşlar arasından yalnız Türklerin başa geçmesi, memleketi idare etmesi; Turancılık da bugünkü siyasî sınırlar dışında kalan Türklerin bizimle birleşmesi arzusudur.
Acaba bu fikirde Türkiye aleyhine bir şey var mı? Bir insanı kendi memleketini daha büyümüş görmek istemesi, dün kendisinin olan yerlerin yarın yine kendisine dönmesini arzulaması kötü bir fikir midir? Yakın ve uzak tarihte bir çok ihanetlerine uğradığımız gayrı Türk vatandaşların bu memleketin can alıcı noktalarına gelmemesini istemek en basit bir şuur ve mantık işi değil midir?
Bilâkis asıl hainlik, elimizden çıkan yerleri unutmak ve millete de unutturmak istemektir. Bugün “Rumeli’yi unutalım” diyenler, eğer dün İzmir elimizden çıkmış olsaydı, “İzmir’i unutalım” da diyeceklerdi. Şuur ve izzetinefis bunu asla kabul edemez.
Elden çıkmış olan yerlerin kaç yıl sonra unutulacağı hakkında ise hiçbir ölçü yoktur. Bu iş, milletlerin şuuruna veya şuursuzluğuna bağlıdır. Yahudiler ellerinden çıkmış olan vatanlarını 2000 yıl sonra tekrar elde ettiler. Fakat Turancılığa delilik diyenler Yahudileri alkışladı. Bu da üzerinde durulacak bir noktadır.
Bu son günlerde, hükümetin komünizm ve irtica aleyhinde hazırladığı tasarı dolayısıyla yeni bir yaylım ateşe şahit oluyoruz. Fakat yaylım ateş komünizmden çok din ve milliyete yöneltilmiştir.
Komünistlerin, Masonların, Yahudilerin, Gayri Türklerin elinde olan basın, Müslümanlıkla birlikte Türkçülüğe de şiddetle taarruz ediyor. Bu taarruzların bazılarını tabiî karşılamak gerektiğini biliyoruz. Meselâ Yahudi Dönmesi Ahmet Emin’in, hani mütarekede Amerikan mandasını millete tavsiye eden şu Selânikli Ahmet Emin’in, Nâzım Hikmetof Yoldaşın halis bir yurtsever olduğunu günlerce yazan Hâlisüddem Yahudi Ahmet Emin’in Türkçülüğe sinsi veya açık hücum etmesi gayet normaldir. Biz bilâkis, Tanrı göstermesin onun Türkçülüğe taraftar gözükmesinden korkarız.
Fakat bu güruh arasına meşhur şair Faruk Nafiz de karışırsa ne der, ne düşünürsünüz?
Evet, Faruk Nafiz, yani Hürriyet gazetesinin “iğne ile kuyu kazan” muharriri 16 ve 24 Ocak 1951 tarihli fıkralarında Ahmet Eminler ve Falih Rıfkıların safında olarak ırkçılığa ve Turancılığa saldırıyor. Bakın, 16 Ocak tarihli fıkrasında ne diyor:
Solcu, sağcı, muhafazakâr… Zararsız oldukları müddetçe hoş görülüp geçilebilir; Fakat, garabet şunda ki, aşırı olunca hepsi bir kapıya çıkıyor: Solcu, zaten elde bir; muhafazakâr, Müslümanlığı taassuba ve irticaa çıkarınca, bakıyorsunuz ki işin içinde bir fesat var; sağcı milliyet davasını Turancılığa ve ırkçılığa çevirir çevirmez, anlaşılıyor ki fikri fitneden salim değil!
Milliyet gibi, din gibi mukaddes mefhumları fitne ve fesada âlet edenlerin hangi maksatla harekete geçtikleri malûm.
Aşırılık geçitlerini, mahkemenin ve zabıtanın, kanunun ve cezanın şiddetli kontrolüne almaktan başka çıkar yol gösterebilir misiniz?..
Acaba sağcı, milliyet davasını Turancılığa ve ırkçılığa çevirir çevirmez anlaşılan fitneli fikir nedir? Biz söyleyelim: Faruk Nafiz’in Hürriyet gazetesinden aldığı ücret… Üstad, aynı ücreti Kudret gazetesinden veya Büyük Doğu gazetesinden alsaydı o zaman ırkçılık veya Turancılık değil bambaşka bazı şeyler suç olurdu.
Yine Faruk Nafiz, 24 Ocak tarihli fıkrasına şöyle başlıyor:
Bizdeki solcu teşkilâtın bir numaralı âzasına öteden beri verilen lâkabı duydunuz mu?.. Turancı!..
Biz böyle bir şey duymadık. Böyle şey olamaz da. Bu şahane safsatayı Hürriyet gazetesi yazdıysa onun da zerrece değeri yok. Çünkü 1950 yılında uydurma yamyamlık hâdisesini yazan da yine aynı Hürriyet gazetesiydi.
Çok garip bir tesadüfle dinin ve milliyetçiliğin aleyhinde bulunanlar hep sarıklı ailelerden çıkıyor; Falih Rıfkı Cibali imamının ferzendi olduğu gibi Faruk Nafiz de baba cihetinden Molla Muradzade, ana cihetinden de Hâlidî tarikatı şeyhlerinden Feyzullah Efendizâdedir.
* * *
Bugün ırkçılığa ve Turancılığa yapılan bütün saldırışlar, vur abalıya kabilinden nâmerdane bir zihniyetin mevlûdudur. 1944’teki bütün aramalar ve rezilâne zorlamalara rağmen ırkçı ve Turancıların hiçbir suçunu bulmak kabil olmamıştır. Onlar “Türk devletinin başında Türkler bulunmalı” fikrini ileri sürdükleri için Moskofçuların iftira yağmuruna tutulmuştur. İşte hepsi bu kadar…
Irkçı Turancılarda pek çok kusur bulunabilir. Ardından gittikleri ülkü de Faruk Nafize göre bir hayal olabilir. Fakat hayal ardındaki insanlara fitneci, fesatçı denmez.
Askerliğini yapmamış olan ve bugün alay ettiği Turancılık ve ırkçılığı müdafaa eder mahiyetteki “Akın” piyesini, kendi ilmî (!) kanaatleri dışında, emirle ve ısmarlama olarak yazan Faruk Nafiz’in ülkü vadisinde kalem oynatması gülünç oluyor.
Azizim Faruk Nafiz!
Sen ırkın ve ırkçılığın ne olduğunu, Turandan ne kastedildiğini bilmediğin halde sırf parasını aldığın gazeteye yaranmak için bana ve arkadaşlarıma (çünkü ırkçı ve Turancı yalnız biziz) fitne ve fesat isnat etmeğe utanmıyor musun? Senin gibi bir alaylı edebiyat öğretmeni bu konularda kalem oynatabilir mi? Vaktiyle moda olduğu veçhile sola meylettiğin, solcularla münasebette bulunduğun ve hattâ:
Bir nesli uykusundan uyandırır bu haller,
Doğar aç midelerden nur topu ihtilâller
beyti gibi komünist edalı bir manzumeyi o zaman yazdığın söyleniyor. Bu söylentiye inanalım mı?
Irkçılığın aleyhinde bulunanlar yüzde doksan dokuz ırkı bozuk olanlardan çıktığı gibi Turancılığın aleyhindekiler de Moskofçulardan, eski komünistlerden, Gayrı Türklerden, Halk Partisi mensuplarından çıkıyor. Sen bunların hangisisin?
Aşırı fikirlerin şiddetle cezalandırılmasını tavsiye ettiğine göre acaba senin ne şekilde yere vurulman lâzım? Bilmeden kalem oynattığına, fisebîlilfüls ırkçılık-Turancılık düşmanlığı yaptığına göre sen de aşırı bir “demokrasi” yobazından başka nesin?
Sen ve senin gibiler yalnız ve ancak “Ebnâ-yı Zamân” ve “eyyamgüder” siniz. Şimdi her yerde demokrasi teranesi var ya… Tut o tarafı gitsin…
Memlekette şef denilen müstebit gâsıpların zulmü yürürken senin hiçbir itiraz sesinin çıktığını duymadık. Sen o zaman, bugünkü bütün kahramanlar gibi her şeyi kabul etmiş, boynu bükük ve alkışçı bir şef taraftarı idin.
Komünistlerle el birliği eden o hain idareye karşı yalnız biz itiraz ettik. Biz, yani senin bugün hayâ etmeden “fitne” ve “fesat”la vasıflandırdığın ırkçı-Turancılar…
Milletvekili oldum diye bir şey oldum sanma. Millet senin şahsına değil, Demokrat Parti listesine oy verdi. Halk Partisinden tiksinen millet, Salamon Adato’ya hangi düşünceyle oy verdiyse senin adını da o düşünceyle sandığa attı. Şiirde kazandığın iyi adı fikir ve siyaset alanında kaybetmek istemiyorsan sus. Bütün ömrünce kadın ve havaiyattan başka bir şey konuşmamış olan Faruk Nafiz’in ağzında ciddî şeyler gülünç oluyor. Siyaset, ülkü, ciddî işler senin neyine gerek? Emin ol ki:
Duymadım kimsede asla etinin lezzetini
Dişlerim geçti de kaç yüz kadının kalçasına
gibi müstehcen mısraların bile ırkçı-Turancılara, yani bir fikir uğrunda çok şeylerini kaybetmiş olan Türkçülere yaptığın iftira kadar çirkin değildir.
Sen ırkı ve Turanı erbabına bırak da yine kendi ihtisasına dön ve eğer takma dişlerinin ağzına dökülmeyeceğinden eminsen yine kadın kalçalarını dişlemekte devam et…