Ne Ekersen, Onu Biçersin
TRT kanunu meselesi Millet Meclisini işgal eden mühim konulardan biri oldu. Milletçe ne kadar geçimsiz olduğumuz bu konu üzerinde şimdiden başlayan tartışmalarla bir daha ortaya çıktı. Bir taraftan gelen düşünce ne olursa olsun, karşı tarafın buna şiddetle karşı çıkması sanki tabiat kanunu imiş gibi davranmak, öyle sanıyorum ki yalnız bize has bir özelliktir. Bundan dolayı AP tarafından getirilen bir kanuna karşı çıkmak, tabiî, onun baş rakibi olan CHP’nin boynuna düşen görev olacaktır.
Ana Muhalefet Partisinin başkanı bu konu üzerinde çok titiz ve telâşlı görünüyor. O kadar ki, hastalığı dolayısıyla deprem bölgesi gezisini sonraya bırakarak Ankara’ya dönen Cumhurbaşkanı Sunay’ın daha tamamen iyileşip iyileşmediği belli olmadan onu ziyaret ederek TRT kanunu işini onunla görüşmekten geri kalmadı.
İsmet İnönü bugünkü TRT’den memnundur. TRT kanununda yapılacak değişikliğin anayasaya aykırı deşeceğinden ve bu özerk kuruluşun bir hükümet organı haline geleceğinden vatanperverâne duyguları sebebiyle endişe etmektedir. Demek ki kendisi TRT’nin hiçbir eksiği, kusuru olmadığı kanaatindedir.
Bize öyle geliyor ki İsmet Paşanın bu memnuniyeti ve TRT kanununun değişmesi ihtimalinden duyduğu korku bu müessesenin tamamıyla CHP’ye mensup unsurların elinde bulunmasından doğmaktadır.
Diyelim ki TRT cidden tarafsızdır ve kanunun kendisine verdiği yetkilerden dışarı hiçbir taşma yapmamaktadır. Fakat acaba İnönü bu müessesenin ve hele onun bazı spikerlerinin dilinden ve edasından da memnun mudur?
İnönü bazı konuşmalarında uydurma dilin tatsız kelimelerini kullanmakla beraber cümle yapısı bakımından Türk gramerine sadık kalmış ve devrik cümle denilen maskaralığa şimdiye kadar iltifat etmemiştir. Böyle olunca TRT’nin dil bakımından düzeltilmesi hakkında neden şimdiye kadar bir şey söyleyip yazmamıştır?
Şimdiye kadar yazılanlar, hele dil bilginleri tarafından kaleme alınanlar açıkça ortaya koymuştur ki devrik cümle Türk dilini bozmak, geçmişle bağı koparıp Türkçeyi köksüz bir hale getirmek ve Türk milletinde mazi şuurunu öldürmek için komünistler tarafından düşünülüp yayılmış ve başarıyla tatbik edilmiş bir usuldür. Yeni TRT kanunu tasarısına şiddetle karşı koyan İsmet İnönü’den, eski bir Cumhurbaşkanı sıfatı ile beklenirdi ki “TRT’nin dil üzerindeki tutumunu beğenmiyorum ama özerkliğinin kısılmasına veya kaldırılmasına taraftar değilim” diyebilsin. Demedi. Çünkü tasarı kanunlaşırsa bunun kendisi ve partisi aleyhinde bir propaganda silâhı olacağından büyük bir korku duymaktadır.
İsmet Paşanın bu büyük korkusunu belki birçokları anlamamakta, Paşa’yı lüzumsuz bir telâş veya kuruntu içinde görmektedirler. Onun telâş ve kuruntusunu biz Türkçüler, daha doğrusu 1944’te sıkıyönetim mahkemesine verilen eski Türkçüler çok iyi anlamaktayız.
Çünkü 1944’te Türkiye’de Halk Partisi diktatörlüğü varken, yerli komünistlere karşı yapılan 3 Mayıs nümayişini “hükümeti devirme hareketi” şeklinde ilân ederek yüzlerce Türkçüyü tutuklayan İsmet İnönü idaresi, daha sorgular yapılmadan, 3 Mayıs nümayişinin gerçek niteliği anlaşılmadan gazeteler ve radyo aracılığı ile açtığı kampanyayı aylarca sürdürmüş, bir yurtseverlik gösterisini vatan hainliği şekline sokarak millete kabul ettirmeye çalışmış, radyoyu günde üç defa Türkçüler aleyhine zehir kusan bir âlet haline getirmişti.
İsmet İnönü’nün bilgisi olmadan bir kuşun bile uçmadığı o karanlık ve çirkin devrin hâtırası henüz silinmediği içindir ki sâbık diktatör endişelenmekte, soğukkanlılığını kaybetmektedir. Haydi, onun kendi tabiriyle söyleyelim: “Suçluların telâşı içindir”.
Bir Türk atalar sözüne göre bu dünya bir “etme, bulma dünyası” dır. Bir başka atalar sözü de “çalma kapıyı, çalarlar kapını” der. Diğer birine göre de “rüzgâr eserken fırtına biçer”.
Adalet Partisi hükümetini yeni tasarı kanunlaştığı takdirde TRT’yi nasıl kullanacağını, İsmet Paşa’nın vehmettiği gibi onu bir AP propaganda organı haline getirip getiremeyeceğini bilmiyoruz. Fakat Halk Partisi Başkanı, dün kendisinin Türkçülere yaptığının bugün başkaları tarafından kendisine yapılacağı korkusundan aslâ kurtulamayacaktır. Demokrat Parti ve Adalet Partisi hükümetlerinin kanun sınırlarını zorlayarak Halk Partisine karşı uyguladıkları ne varsa hepsi de Halk Partisi Mektebinin prensipleridir.
Vaktiyle çok rüzgâr estiler. O halde şimdi fırtına biçmeye katlanacaklardır.
Hürriyete, demokrasiye, anayasaya bu kadar âşık olan İsmet İnönü’nün 1944’te Türkçülere reva görülen kıyıcılıklara nasıl müsaade ettiği ilk bakışta şaşılacak bir tezat gibi görünür. Fakat onun basit ve harcı âlem bir taktiği vardır: İşine gelmeyen bir soru sorulduğu zaman, tıpkı Atatürk’ün kaybolan evrakı konusunda olduğu gibi “Haberim yok” diye işin içinden çıkar; çıktım zanneder.
Türkçülere yapılan işkence de böyledir. Onun haberi yoktur.
Mümkündür. İhtimal Paşa o sırada viyolonsel dersi alıyordu.