Bir milletin yürütücü kuvvetine “ülkü” denir. Toplumlardaki kişileri birbirine bağlayan nesne, sadece kök birliği, çıkar ve ihtiyaç değil, bunlarla birlikte ve aynı zamanda ülküdür. Ülküsüz topluluk yerinde sayan, ülkülü topluluk yürüyen bir yığındır. Sözlük anlamı “and” ve
1961 anayasasının getirdiği aşırı hürriyetlerden faydalanarak, anayasanın yasakladığı konularda da kıpırdanışlar ve davranışlar olduğu bilinmektedir. Bu türlü davranışlara kalkanlar, kanun bakımından suçlu olduklarını bildikleri için savunma taktikleri de suçlulara has nitelikte, yani iftira, yalan ve şirretlik alanındadır.
Türk milletinin dışarıdaki düşmanları bütün dünyadır. Bunu tarih bize ebedî bir öğüt halinde hikâye eder. İçerideki düşmanları ise üç tanedir: Komünist, Yahudi ve dalkavuk. Komünist, vicdanını Yahudi “Marks”a satmış olan vatansız serseri demektir. Amele diktatörlüğünün kurulduğu yerde
Bunca yazılara, açıklamalara, anlatmalara rağmen Türk milleti hâlâ komünistle sosyalistin farkını öğrenemedi. Sosyalistlere komünist damgası vurulduğu gibi kıpkızıl Moskof ajanlarının da sosyalist sayıldığı veya sanıldığı oluyor. Sosyalizm, milletin iktisadî hayatını düzenlerken onun bütün fertlerinin mümkün olduğu kadar
“Komünizm 1918’de ancak Rusya gibi ahalisi her bakımdan ezilmiş, geri bir memlekette tutunabildi. Bu tutunuş hükûmet darbeleriyle yapılmış ve komünizm ancak yığın yığın insanları öldürerek iş başında kalabilmişti.” Komünistler bütün dünyayı birleştirip yeni bir düzen kurmak iddiası