Yahya Kemal, Ziya Gökalp’la olan manzum bir şakalaşmasında: “Kökü mâzide olan atiyim” demişti. Bu dört kelimelik mısra, yaşamak kabiliyeti olan bütün milletler için değişmez bir düsturdur. Maziyi unutsak, atsak, inkâr etsek bile kökümüz, aslımız oradadır. Manevî kanımızda,
İsmet İnönü Cumhurbaşkanı olduğu zaman bunu müspet karşılayanlardan biri de bendim. O sıralarda yabancı basından bizim gazetelere aktarılan bazı haberlerde Türk Devlet Başkanlığı adayları arasında Şükrü Kaya gibi isimlerin de bulunması cidden ürkütücü ve düşündürücü idi. 1938’de
Ali Fuat Başgil’in 30 Kasım 1963 tarihli Yeni İstanbul gazetesinde yayınladığı “Milliyetçilik Bahsi” adlı yazıda, hakkımda “nâdân” kelimesini kullanması ve Anadolu Türklerini yine ırklar karması millet diye göstermesi üzerine ÖTÜKEN’in 14 Şubat 1964 tarihli 2. sayısında kendisine
Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı’nın Radyo’da birkaç kere okunan, gazetelere de geçen bildirisi, iki yıl önce intihar ettiği ileri sürülen “Dursun Önkuzu” adlı milliyetçi öğrencinin ölümündeki korkunç gerçeği aydınlığa çıkardı. Sıkıyönetimin aralıksız olarak yakalamayı başardığı komünistlerden birisinin itirafına göre
Azizim Kayabek Mektubumu şu bildiriye yazarak bir taşla iki kuş vurmuş oluyorum. Bundan birkaç nusha gönderdiklerine göre herhale dağıtmamı istiyorlar demektir. Maksada gelince: Fakir bir köye tayin edilmiş ülkücü bir ilkokul öğretmeninden hazin bir feryatname aldım. Yardım