Türkiye 1040’ta Dandanekan Savaşı’ndan sonra Horasan’da kurulmuş, İran, Irak, Azerbaycan ve Anadolu’yu daha sonra ele geçirmiştir. Türkiye tarihinin On Beşinci Yüzyıl sonlarına kadar olan bölümü “Türk-Rum Savaşı” olarak özetlenebilir. Çünkü, daha devlet kurulmadan, Çağrı Beğ’in birkaç bin atlı ile, aradaki Gazneliler İmparatorluğu topraklarından geçerek Bizans’a yaptığı akınla başlayan savaşlarda karşımızdaki düşman hemen hep Bizans veya ona bağlı Ermeni, Gürcü beğlikleri olmuş, Bizans toprakları adım adım fetholunarak imparatorlukları ortadan kaldırmıştır.
Bizans, aslında Doğu Roma imparatorluğu idi. Eski Yunan dil ve kültürünün ehemmiyeti Rum nüfusun çokluğu dolayısıyla devlet Latinlikten çıkıp Grekleşti ve Ortodoksluğun da milli din haline gelmesiyle ayrı bir milliyet doğdu.
Türkler tarafından yok edilen Rumluğun yeniden dirilmesi On Dokuzuncu Yüzyıl ortalarına doğru, Türklüğün en güçsüz zamanında İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yardımıyla olmuştur. Hıristiyanlık taassubu, Türk düşmanlığı ve eski Yunan hayranlığı dolayısıyla Yunan’ı diriltenler onun eski Yunan’la hiçbir ilgisi kalmadığını düşünmemişlerdi. Türkiye Türkleri daha Avrupa’ya geçmeden kuzeyden gelen İslav ve Arnavut yığınları Mora’ya doğru göçüp yerleşiyor, kötü idare ve sefalet yüzünden yok olan Greklerin yerini dolduruyordu. Hatta Yunam bağımsızlığı sırasında Atina çevresindeki birçok köylerde Arnavutça konuşuluyordu.
Yunanlılar, bu Hıristiyan Arnavutları metotlu bir çalışmayla Rumlaştırdılar ve eski Bizans İmparatorluğu’nu diriltmek ülküsüyle daima Türklük aleyhine bir siyaset güderek günümüze kadar geldiler.
20 Temmuz 1974 Cumartesi günü başlayan Kıbrıs askeri harekatının asıl sebebi yine aynı Megalo İdea, aynı Bizans hülyasıdır. Dünya gazeteleri, bu savaşın sebebi olarak Yunanistan’daki cuntanın maceracılığını ileri sürüyorlar. Biz aynı fikirde değiliz. Yunanistan’da hangi rejim hakim olursa olsun, Yunanistan Türkiye ile istediği dost ve müttefik bulunsun, büyük devletler ona ne kadar çatarsa çatsın, onların sabit fikirleri Megalo İdea’dır. Batı’nın şımarık ve ahlaksız çocuğu olan Yunanistan kolay başarılara alışmıştır. 1897 ve 1919-1922’de Türkiye ile, 1940’ta Almanya ile yaptığı savaşları kaybettiği, yalnız 1912-1913 Balkan Savaşı’nı kazandığı halde durmaksızın büyümüş, büyüdükçe iştahı artmıştır. Hayvan nevileri arasında bir kör sıçan vardır ki günde kendi ağırlığının iki üç misli yemek yemezse ölür. Yunanistan, galiba o kör sıçanın neslinden gelmektedir.
Türk ordusu kara, deniz ve hava kuvvetlerinin örnek iş birliğiyle Ada’ya çıkarken maç şartlarına harfiyen riayet ettiği halde Yunanlılar yine favl üstüne favl yapmışlar, Londra Anlaşması’yla Ada’da bulunan 950 kişilik alaylarını yerli Rumlarla berkiterek aynı andlaşmayla Ada’nın batı bölümlerinde dağınık ve himayesiz olan Türk köylerine saldırarak kadın, çocuk demeden öldürmüşlerdir.
Buna karşılık Türkiye Ada’ya sevk edeceği yiyecek maddelerini Türk, Rum ayırımını yapmadan dağıtacağını ilan etmiştir.
İşte iki millet arasındaki karakter farkı… İşte Batı’nın hayran olduğu şanlı Helenlerin bugünkü şüpheli torunlarının ahlakı…
Rumlar birkaç yıl önce de, katil papaz Makariyos zamanında Ada’da bir Türk kırgını yapmışlardır. Hele Türk doktorunun bir banyo içinde öldürülen üç masum ve güzel yavrusunun resimleri görenleri ağlatmıştı.
Bunu yapan millete acınır mı? Rumlara insan gözüyle bakılabilir mi? Onlar Londra’da Başbakan Ecevit’i kucaklayarak bizi kurtarsın diye gösteriş yapar ama eline fırsat geçiren Rum’un yapacağı şey Türk’ü arkadan vurmak kadın, çocuk öldürmektir. Rum demek akrep demektir. Akrep nasıl, kendisine iyilik olsun diye derenin karşı kıyısına geçiren kaplumbağa’yı sokmuş ve “ne yapayım, huyum böyle” demişse, Rum da aynı şekilde Türk düşmanlığı huyu ile yuğurulmuştur.
Kıbrıs davası ergeç bir çözüm yoluna girecektir. Nasıl gireceğini bilemiyoruz. Çünkü bizim için Kıbrıs davasının çözümü ancak Kıbrıs’ın Türkiye’ye katılmasıyla mümkündür. Bugün bu kadarı olamayacaktır ama Türklük ülküsüyle yetişen bir gençlik var ki onlar yarın bu ülküyü gerçekleştirirler.
Yazıyı bitirirken, Girne’ye yapılan saldırıda alayının başında şehit olan Albay Karaoğlanoğlu İbrahim Beğ’in şahsında bugünkü şehitlerimizi saygıyla anar, elli milyon şehidin yanına giden yiğit askerimize Tanrı’nın esirgenliğini, gazilerimize güç vermesini isteriz.
Şehit albayın oğlu Teğmen Kürşad’ı da teğmenlik rütbesinden sonra “şehit oğlu” rütbesini kazandığı için kutlar, babasının ve taşıdığı ulu adın izinde gitmesini bekleriz.
Tanrı Türk’ü Korusun.