Türk Milletinin Şeref Şehrahı
Çınaraltı dergisinin 83. sayısında “Türk Tarihinin Şeref Galerisi” adlı yazısı ile Adnan Giz ortaya güzel bir teklif atmaktadır: Türk tarihinin en mühim ve büyük 40 şahsiyeti için bir galeri yapmak… Buraya girecek şahsiyetler için de üç şart koşuyor: 1- Türk soyundan olmak; 2- Türk ahlâkının üstün vasıflarına sahip bulunmak; 3- Türk milletine büyük hizmetler etmiş olmak.
Sonra, kendi hazırladığı listeyi takdim etmektedir. Bu listeden Atatürk, İnönü, Çakmak ve Meçhul Askerin en başta bulunmasını kat’i bir zaruret olarak gördüğü için geriye kalan 36 kişiyi Türklerce kutlu sayılan dört tane “9”a bölmekte ve ilk iki dokuzu devlet adamlarıyla kumandanlara, son iki dokuzu da bilgin, fikir adamı, şair ve sanatkârlara ayırmaktadır. Adnan Giz’in Listesi şudur:
Devlet Adamı ve Askerler:
1- Atatürk
2- İnönü
3- Çakmak
4- Meçhul Asker
5- Oğuz Han
6- Atilâ
7- Tuğrul Beğ
8- Alp Arslan
9- Nurettin Zengi
10- Selâhaddin Eyyubî
11- Baybars
12- Orhan Beğ
13- Şehzade Süleyman Paşa
14- Babur
15- Fatih
16- Yavuz
17- Kanunî
18- Ekber
19- Barbaros
20- Koca Reşid Paşa
21- Mithat Paşa
22- Gazi Osman Paşa
Bilgin, Fikir Adamı, Şair ve Sanatkârlar:
23- İbnî Sinâ
24- Fârabi
25- Ebülfedâ
26- Mevlânâ
27- Yunus Emre
28- Uluğ Beğ
29- Alişir Nevâi
30- Füzuli
31- Mimar Sinan
32- Kâtip Çelebi
33- Itrî
34- İsmail Dede
35- Cevdet Paşa
36- Namık Kemal
37- Müşür Süleyman Paşa
38- Ali Suavi
39- Hâmid
40- Ziya Gök Alp
Adnan Giz’in koyduğu üç şarta göre bu listeden bazı kimseleri çıkarmak icap eder. Meselâ Selâhaddin Eyyubi ve Ebülfedâ Türk ırkından olmadıkları için galeriye giremezler. Hele İbnî Sinâ ile Ebülfedâ kültür bakımından da Türk olmadıkları için adlarının bile anılması doğru değildir. Bilhassa İbnî Sinâ, Türkleri Zencilerle bir tutarak tahkir etmiş, hicivler yazmıştır. Gerçi son zamanlarda onun yıl dönümleri kutlanmış, hakkında kitaplar çıkarılmış ise de bu gibi zoraki gayretlerle hakikat değiştirilemez.
Adnan Giz’in bu galeriye 40 kişi sokulması hakkındaki fikri de bizi bir tercih bocalaması içinde bırakacaktır. Çünkü 26 asırlık tarihî hayatı olan ve birinci sınıftan bir iki yüz insan yetiştirmiş bulunan Türk milletinin en büyük 40 kişisini seçmek pek güçtür. Meselâ Adnan Giz’in bu listeye soktuğu Orhan Gazi ile oğlu Süleyman Paşaya kimsenin itirazı olamaz. Fakat onlarla aynı hizada olan Birinci ve İkinci Muradlarla, Mehmed ve Musa Çelebiler ve Yıldırım Beyazıd’ın şeref galerisinden dışarıda bırakılmasına da kimsenin gönlü razı olmaz.
Adnan Giz’in listesinde Oğuz Han da vardır. Malûmdur ki Oğuz Han tarihî bir şahsiyet değildir. Efsanevî şahsiyetlerin ise tarih galerisine girmesi doğru değildir. Bunun yerine Oğuz Han’ın tarihi şahsiyeti olan Motun Yabguyu koymak gerekir.
Sonra bu listeye Gök Türkler’den, Uygurlardan, Karahanlılar’dan, Anadolu Selçüklülerinden, Çingizlerden, Harzemşahlardan, Temürlülerden kimsenin olmayışı da büyük eksikliklerdendir. Gök Türklerden “Bumun Kağan”, “İstemi Kağan”, “Kür Şad”, “İlteriş Kağan”, “Bilge Tonyukuk” ve “Kül Tigin”; Uygurlardan “Moyunçur Kağan”; Karahanlılardan “Satuk Buğra Kara Han”; “Kutlamış”, “Süleyman Gazi”, “Birinci Kılıç Arslan”, “Sultan Mesud”, “İkinci Kılıç Arslan”, Beğlerden “Afşın Beğ”; Harzemşahlardan “Mengüberti”; Karamanlardan “Mehmed Beğ”; Aydınoğullarından “Gazi Umur Beğ” bu galerinin tabii âzalarıdır.
Haçlı sürülerine karşı küçük ordularıyla kartallar gibi dövüşerek Türklüğün ve Müslümanlığın hayatını kurtaran iki Kılıç Arslan ile Sultan Mesudun adları, Adnan Giz’in listesindeki adların bir çoğundan daha yüksektir. Sonra, Çingiz Hanla Aksak Temürün girmeyeceği bir şeref galerisi hileli bir miras davâsından başka bir şey olamaz.
Bundan başka bazı şahsiyetleri şu veya bu zümreye sokmak da münazaalı olacaktır. Meselâ Babur hem birinci sınıf bir pâdişah, birinci sınıf bir kumandan, hem de birinci sınıf bir şâirdir. Süleyman Paşayı da hem asker, hem fikir adamı olarak mütelea etmek icap eder. Onun için büyükleri sınıflara ayırmaktan vazgeçerek asır asır mütelea etmek daha doğru olur. Daha mühim bir nokta da şeref galerisi yaparak Amerikalıları taklit etmektense bunu bir yaylada, bir dağda, hülâsa açıkta bir şeref şehrahı şeklinde meydana getirerek ortaya orijinal bir eser koymaktır.
Memleketin hakikî tarihçileri toplanarak bu iş için konuşmalara başlamalı, en eski çağlardan başlayarak kimlerin bu şehraha gireceğini tespit etmeli ve şehraha girecek her şahıs için ittifakla karar verilmelidir. Biz Amerikalılar gibi dünkü millet olmadığımız için eski büyüklerimizin heykellerini dikemeyiz. Çünkü onların resimleri yoktur. Bunlar için temsili taşlar ve sütunlar daha uygun olur kanaatindeyim. Şeref şehrahının söğüt, çınar, kayın ve çam gibi Türklerce kutlu sayılan ağaçlarla süslenmesi, en güzel ve dayanaklı yerli taş ve madenlerden sütunlar ve heykellerle donatılması, bu işin de yalnız Türk mimar, sanatkâr ve ustaları tarafından yapılması şart olmalıdır.
Bu şeref şehrahı için Türk ülkesinin kutlu yerlerinden birisi seçilebilir. Meselâ Malazgird meydan savaşının yapıldığı yer yahut Dumlupınar’daki Meçhul Asker âbidesinin civarı uygun görülebilir. Yahut büsbütün sarp bir yayla, bir dağ da düşünülebilir. Dağın daha heybetli olmak gibi bir üstünlüğüne karşı bir mahzuru burada ağaçları tutup tutmayacağı meselesidir.
Büyük millî törenler şeref şehrahında yapılır, büyük askerî geçitler millete mazisini andırır ve Türk çocuklarında en büyük tarih dersi de burada verilir. Dumlupınar’daki Meçhul Asker anıtı ile birlikte bu şeref şehrahı da Türk milletinin millî Kâbesi olur.
Bu şehrah milyonlarca liraya mal olacaktır. Fakat Türk milletine verilecek kuvvet iksirinden biri için bu parayı çok görmemelidir. Bugünkü şartlar içinde bu paranın sarf olunamayacağını biliyorum. Fakat şimdiden bir heyet kurulur ve projeler yapılmağa başlanırsa hiç de lüzumsuz bir işe girişilmiş olmaz.
Şeref şehrahına girecek uluları seçmek için memleketin beş tarih bilgini olan Selcenoğlu İbnülemin Mahmud Kemal, Uzun Çarşılı-oğlu İsmail Hakkı, Soklukayoğlu Zeki Velidi Togan, Köprülü-oğlu Mehmed Fuad ve Yinançoğlu Mükrimin Halil Beğler seçilmeli, Türk tarihiyle meşgul olup bu meselede söz sahibi olabilecek 15-20 kişi de müşavir heyet olarak asıl heyetin yardımına verilmelidir. Münakaşalar müşterek yapılmalı, fakat son kararı beş kişilik heyet vermelidir. Bu beş kişilik heyetin kararına kimse müdahale edememelidir.
Başta milliyetçi mimar Sedat Çetintaş olduğu halde seçme Türk mimarlarından kurulacak olan bir heyet de beş kişilik tarih heyetinin göstereceği yol ile büyük Türklerin anıtlarını ve heykellerini yapmalı, şeref şehrahının projesini hazırlamalıdır.
Adnan Giz’in ortaya attığı büyük düşüncenin cazibesine kapıldığım için “şeref şehrahı” gibi Türkçe’ye uymayan bir terkip kullandım. Bu adın da Türkçe bir karşılığı bulunabilir. Meselâ buraya “Ölmezler Yolu” da denebilir. Hülâsa Türklüğün Kâbesi olacak olan bir yerde yabancı bir zerre dahi bulunmamalıdır.