Siyâset Terâneleri
Milletlerin hayatı, yani tarih, hem dış, hem de iç çekişmelerin hikâyesinden ibarettir. Bugünkü iç çekişmeyi demokratik ülkelerde partiler, komünist ülkelerde küçük zümreler temsil eder.
Partiler arasındaki mücadele bir oyundur. Tadında bırakmak, fayda sağlamasına bakmak gerekir. Çocukların oyunu nasıl belli bir dereceden sonra faydalı bir jimnastik olmaktan çıkarak yorucu, hasta edici bir didişme halini alıyorsa, partilerin çarpışması da seviyesini kaybedince “her şeye ve herkese itiraz” şekline giriyor.
Daima gördüğümüz manzara şudur: Bir parti bir mesele için “millî kazançtır” deyince muhalif parti buna derhal “hayır, millî bir zarardır” diyerek cevap veriyor.
Düşünmeden, bilgiye ve rakama dayanmadan söylenen sözlerin en büyük zararı vatandaşlar arasında partilere karşı bir güvensizlik yaratmasıdır. Vatandaş görmektedir ki, bir parti muhalefette iken kusur diye gösterdiği davranışları iktidara geçince aynen tekrarlıyor. Bunun sonunda, oy kazanmak isteği ya taviz vermeye ya da yapılamayacak vaatlerde bulunmaya varıyor ve partiler, taraftarlarının maneviyatını yüksek tutmak için en ölçüşüz konuşmalara kaçmaktan kendilerini alıkoyamıyor.
Herhangi bir partiye bağlı, sıradan bir mebusun heyecanla veya öfkeyle ölçüsüz konuşmasını mazur görenler bulunabilir. Fakat partilerin başında bulunanlar dirhemle konuşmaya mecburdurlar. Hele en eski parti halinde kalacağı anlaşılan Halk Partisi’nin ileri gelenleri daha temkinli konuşmaya dikkat etmelidir.
AP iktidara geçerken İsmet İnönü “on ay bile dayanamazlar” demişti. Çok yanlış bir kanaat olarak, İsmet Paşa’yı uzakları gören bir siyaset adamı diye düşünenler bu “on ay” sözüne iyice inanmışlardı. AP iktidara geleli 40 ay oldu ve hiçbir düşme tehlikesine uğramadı. Bu parti 48 ayı tamamlayacak ve 1969 seçimlerini de kazanacaktır. Bunu bilmek için kâhin olmaya lüzum yoktur. Siyasî gidiş meydandadır. Bizim AP’ye taraftar olmayışımız onun lehinde olan gerçekleri görmemize engel olamaz. AP demagojiyi bol miktarda yapıyor; hizmetlerini büyülterek gösteriyor; partizanlığa kayıyor; devlet otoritesini istenilen ölçüde koruyamıyor; fakat “sandıktan çıkıyor”. Aynı yanlışları Demokrat Parti de yapmıştı. Aynı yanlışları Halk Partisi de yapmış, üstelik sandıktan çıkmadığı halde iktidar koltuğuna çıkmıştı.
İsmet Paşanın ikinci siyasî teranesi “iktidarın eşiğinde bulunuyoruz” demesi olmuştur. Bu söz, devlet başkanlığı yapmış bir parti liderine yakışan nesne değildir. Bunun teviline de imkân yoktur. “Biz eşiğine kadar geldik ama, ne yapalım, halk oy vererek eşiği atlamamıza yardım etmedi” diyerek işin içinden sıyrılmak imkânı olmayacaktır. Özellikle, haber almak teşkilâtı çok kuvvetli olan CHP gibi bir partinin, hele onu başkanının, seçimle iş başına gelmek şanslarının hemen sıfır olduğunu bilmeleri icap eder.
Bu memlekette en iyimser ihtimalle halkın ancak üçte biri Halk Partisi’ne oy vermektedir. 27 Mayıstan sonra tek başına en kuvvetli parti olarak Meclise girmesi, bir defaya ve o günün şartlarına mahsus olan istisnaî bîr durumdur.
Şimdi de, Halk Partisi’nin ikinci adamı ve sol kanadının temsilcisi olan Genel Sekreter Bülent Ecevit ortaya yeni bir siyaset teranesi daha attı: “Amacımız tek başına iktidara gelmektir” dedi.
Bu sözle güdülen gaye, parti taraftarlarının maneviyatını dik tutmaksa doğru bir davranış değildir. Çünkü Türk milletinde yüzyılların verdiği bir siyasî seziş olduğu gibi bugüne mahsus siyasî kültür de oldukça gelişmiştir. Türk ırkı çabuk karar değiştirmeyen ve tesir altında çabuk kalmayan bir karaktere sahiptir.
Yok, böyle değil de Bülent Ecevit bu sözleri samimî olarak, inanarak söylüyorsa o zaman kendisine ancak acınır. Zaten lehindeki büyük propagandaya, “bu düzen değişmelidir” edebiyatına rağmen Bülent Ecevit siyasî istikbal vaat eden bir şahsiyet olarak gözükmüyor. İsmet Paşa çekildikten sonra partinin başına geçmesi de mümkün değildir.
Öteki partilerden Millet Partisi, Orta Anadolu’da kuvvetle tutunmuş bir kuruluştur ve başkanları Osman Bölükbaşı da kuvvetli bir siyasî hatiptir. Tenkitleri daima yerindedir. Bu tenkitlerde kuvvetli bir mantık vatandaşın beynine’ tesir eder.
Fakat bu kadar mantıkla konuşan Bölükbaşı’nın bir iki defa “1969’da iktidara geleceğiz” demesi onun bütün mantık silsilesini yıktığı gibi vatandaşın mantığına da görülmemiş bir darbe vurmuştur. Bu söz şaka değilse, ki olamaz da, bir siyaset teranesinden başka hiçbir şey değildir.
İktidara gelmek manisi, çok zayıf bulunan, belki de tamamen silinecek olan “Yeni Türkiye Partisi”ni de bürümüştür. Bu partinin başkanı biraz daha ihtiyatlı davranarak, iktidara geleceğiz demiyor da, koalisyon hükümetleri kurulduğu takdirde hükümete katılmamız tabiî olur, şeklinde konuşuyor. Şüphesiz gönüllerde yatan arslanlar türlü türlüdür.
TİP ise uzun bir süredir 1969’da başa güreşeceğini başkanları ağzıyla ilân edip duruyordu. Son durum, başa güreşmek yerine, birbirlerinin başını yemek için güreşeceklerini gösterdi ve parti resmen bölünmese bile kuvvetinden çok şey kaybetti.
En genç parti olan Güven Partisi, kendisini bir üçüncü kuvvet halinde görmektedir. Bu görüşün doğru olabileceğini sezdiren bazı işaretler yok değildir. Fakat bir zamanlar Demokratlardan ayrılarak Meclis’te ikinci parti haline gelmişken sonra birdenbire yok oluveren Hürriyet Partisi örneği birçoklarını hüküm vermekte ihtiyatlı olmaya sevk etmektedir. Partilerin hayatiyeti girdikleri seçimlere göre anlaşılır. Güven Partisinin de, hiç olmazsa Millet Partisi gibi bazı bölgelerin partisi olması ihtimali kuvvetle mevcuttur.
Cumhuriyetçi Köylü Millet Partisi’nin ne başkanı, ne de ileri gelenleri, 1969 seçimleri için, sonradan kendilerini utandıracak bir şey söylemediler. Bu partiden siyasî teraneler değil, bir takım esaslı doktrinler işitilmektedir ve bunları reddetmeye de imkân yoktur. Meselâ “bütün vatandaşlara şamil bir sigorta” prensibini en muhafazakârından en aşırı sosyalistine kadar herkesin kabul edeceği muhakkaktır. Fakat bu parti aleyhinde korkunç bir iftira kampanyası işlemektedir. Partinin içinde de Türkçü ve ümmetçi iki grubun bulunduğu açıkça göze çarpmaktadır. Bu partinin ne şekil alacağı şubattaki kurultaylarında belli olacaktır. Enerjik ve tecrübeli başkanlarının, partiyi derleyerek ayakta tutacağı ve kuvvetlendireceği iddia olunuyor. Taraftarlarının çoğu disiplinli ve inançlı gençlerden kurulu olan bu parti bugünden ziyade yarının kuvveti olarak gözüküyor.
İnsanlara gına veren siyaset teranelerinden kurtulmanın tek ümidi milletteki siyasî kültür ve tecrübenin artmasıdır. Demek ki epey zaman var.