Büyük Türkçülerden merhum Dr. Rıza Nur‘un Türkçülüğe en büyük hizmeti, büyük Tarihini yazmış olmasıdır. Siyasî hayatın haksız darbelerine uğrayıp gurbetlere düştükçe, boş durmayan, duramayan, milletine mutlaka bir hizmet yapmak isteyen Rıza Nur, Türklüğe faydalı saydığı bir yığın eseri hazırlarken 1917’de Mısır’da başlayıp 1921’de Türkiye’de bitirdiği 14 ciltlik koca bir eser meydana getirmiş, bunun 12 cildini Cumhuriyetin ilk yıllarında bastırmaya muvaffak olmuştur.
Yine meşhur bir Türkçü olan Müşir Süleyman Paşa‘nın vaktiyle yazdığı “Tarih-i Âlem” adlı mektep kitabından sonra Rıza Nur‘un tarihi, millî tarihimizi Osmanlı çerçevesinden çıkararak bütün Türkleri kaplamış bir kadro haline getiren ikinci eserdir.
Süleyman Paşa‘nın askerî mektepler için yazdığı Tarih-i Alem, bilhassa son çağ tarihimizde daima millete önderlik etmiş olan asker sınıfının gözünü açmış, orduya Türkçülüğü, Turancılığı nasıl sokmuşsa, ondan kırk yıl sonra yazılan Rıza Nur‘un tarihi de ilk tohumları orduda atılan Türkçülük ve Turancılık fikrini daha büyük bir aydınlar alayına yaymış, milleti yaşatacak ana düşünceyi memlekette kökleştirmiştir.
Bu tarih ilmî bir eser değildir. Zaten böyle bir gayesi de yoktur. Hattâ birçok yerlerinde indî tasarruflar ve yanlışlar da vardır. Kronolojik bir sıra takip etmeyip türlü sülâleleri gelişi güzel sıralaması da başlıca bir kusurdur. Fakat bunlar o büyük eserin değerini asla azaltmamaktadır.
“Dünyada en büyük iftiharım Türk yaratıldığımdır” diye başlayan bu koca eserin can alacak noktası, Türkçülük bakımından yazılması, okuyanlarda Türklük sevgisi yaratmasıdır. Türk tarihini tamamıyla sistemlendirememiş olmakla beraber, meselâ Selçuklularla Osmanlıları aynı devletin iki hanedanı sayması gibi hem tarihî gerçeğe, hem de millî menfaat ve ülküye uygun keşifleri bir haylidir.
Bu büyük eserin basılmayan 13-14. ciltleri, Türklerin tarih huzurunda almaları gereken siyasî, içtimaî durumu gözden geçirmesi bakımından mühimdir. Türklerle komşuları olan millet ve devletlerin münasebetleri, bunlardan Türklüğe gelecek fenalıkların önlenmesi meseleleri bu ciltlerde tartışılmış, çareleri ve tedbirleri gösterilmiştir. Eğer Cumhuriyetin ilânından sonra başbakanlığa İsmet İnönü değil de Rıza Nur gelseydi millîleşmek, Türkleşmek ve kuvvetlenmek bakımından Türkiye bugün başka bir manzara gösterir, bugün başımıza belâ olan birçok dâvalar tamamıyla ve kökünden tasfiye edilmiş bulunurdu.
Eski harflerle yazılmış olduğu için bugün 40 yaşından küçük olanların istifade edemediği bu büyük Türk Tarihi, milliyetçilik tarihimizin mühim eserlerinden biri olarak kalacaktır. Onun yerine bugün bir yenisini koymak mühim bir millî vazifedir. Ve Tanrı dilerse Türkçüler bunu da yapacaklardır.