Prof. Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri

Profesör Fındıkoğlu Ziyaeddin Fahri 16 Kasım 1974’te hayata veda etti. Doğru bir insan ve sağlam bir Türk milliyetçisi olduğu için burada birkaç satırla hâtırasını anmak ve unutulmuş bir cephesini hatırlatmak istiyorum.

Onu 1939-1944 yıllarında, Özel Boğaziçi Lisesi’nde edebiyat öğretmeni olduğum sırada tanıdım. Okulda öğretmenlik yapan beş altı doçentten biriydi. “İş” dergisini çıkarıyordu. Türkiye çapında bir mücadele açmıştı: Soyadlarının küçük isimden önce yazılmasını ve uydurma yeni soyadları yerine “oğlu” ile biten gerçek soyadlarının kullanılmasını istiyordu. Soyadları Gök Türklerden beri başta kullanıldığı için bu davasında yüzde yüz haklıydı. On Birinci Yüzyıldan beri de soyadının sonuna “oğlu” kelimesini getirmek âdet olmuştu.

Bıkıp usanmadan yaptığı bu mücadele, yemişini vermeye başladı. Pek çok kimse mahkemeye başvurarak “oğlu” ile biten eski soyadlarını tescil ettirdi. Soyadı kanununa göre bunun asıl addan sonra yazılması mecburiyetine rağmen resmî makamlara yazılan yazılarda da soyadı başa getirilir olmuştu. Hatta bizim 1944-1945 Irkçılık Turancılık davasında Sıkıyönetim Mahkemesi de buna uymuş ve arkadaşımız Sofuoğlu’nu “Sofuoğlu Zeki Özgür” diye çağırmaya başlamıştı.

O sırada Millî Eğitim Bakanı olup da aşırı devrimci geçinerek göze girmeye çalışan Hasan Ali, Fındıkoğlu’nun memlekette tesirli olmaya başladığını görünce ona resmî bir ihtarname göndererek kampanyaya son vermesini istedi. Üniversite muhtariyeti de olmadığı için Fındıkoğlu bu konudaki yazılarına son verdi ama bir kere çığır açılmıştı. Durdurmak mümkün olmadı.

Tek parti çağının zihniyetine göre Fındıkoğlu büyük bir suç işlemişti. Netekim 1944’te açılan Irkçılık-Turancılık davasının dosyasının başına eklenen ve Hilmi Uran imzasını taşıyan yazıda Türkçülere yükletilen suçlardan biri de “soyadlarını eski Türkler ve bugünkü Macarlar gibi başa getirmeleri” idi.

Türkiye’de Ziya Gökalp’ı en iyi bilen insan Fındıkoğlu idi. Bu konuda Türkçe ve Fransızca bir hayli inceleme yayınlamış ve onu ilim gözüyle etüd etmişti. Bu yüzden, Gökalp hakkında bir konferans vermek gerektiği zaman derhal Fındıkoğlu’na başvurmak âdet haline gelmiş ve bu başvurmalar merhum profesörü bıktırıncaya kadar sürüp gitmişti.

Fındıkoğlu, vaktiyle Anadolu Mecmuası’nı çıkaran ekiple birlikte çalışmıştı. Fakat diğerleri gibi dar Anadoluculuk zihniyetine saplanmış değildi. Onun Anadoluculuğu bir nevî Anadolu Türkleri ırkçılığı idi. Dergi çıkarken Türkiye’de Dış Türkler meselesi diye bir konu akla gelmediği için Fındıkoğlu da Dış Türklerle ilgili bir yazı yazmamış, fakat sonraları Dış Türkler konusu ortaya dökülünce tıpkı Turancılar gibi davranarak onlara ait yazılar yazmak suretiyle Türkler’i bir bütün olarak kabul ettiğini göstermişti.

Bugün üniversitelere göz atıldığı zaman Fındıkoğlu’nun millî değeri daha çok anlaşılmaktadır.

Her yazılarında, bin dereden su getirerek milliyetçiliğin aleyhinde bulunan, bunu sinsi sinsi, fırsat bulunca da açıkça yapan sözüm ona profesörleri gördükçe Fındıkoğlu’nun değer kazanması gayet normaldir.

İlim beynelmileldir demek, ilim her millette vardır anlamına gelir. Ama her millette olan ilim ve ilimler yine de millî maksatla kullanılır. İlmi, millî maksatla kullanan üniversite ve profesör, görevini yapmış demektir.

Fındıkoğlu görevini yaparak öldü.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız