Makale

Millî Uyanıklık

Fertlerin hayatında olduğu gibi milletlerin hayatında da bir dönüm, bir intibah noktası vardır. Bir felaket, bir esaret, bir hezimet milletler için bir intibah sebebi olabilir.

On dokuzuncu asırda yabancı bir donanma Japon adalarından birini harap etmeseydi bugün bütün dünya için tehlike olan bir Japon intibahı olmayacaktı. Napolyon Almanya’yı istila etmeseydi Alman intihahı vücuda gelmeyecek ve Fihtenin tarif ettiği milli alaka doğmayacaktı.

Türkiye bir milleti tembih edecek milli felaketlerin hepsine uğramıştır. Fakat bizde milli intibah, milli alaka henüz doğmamıştır.

Milli intibahın unsuru gençliktir. Hükümet adamlarının, milli intibahın varlığına ve kuvvetine ait edebiyatı kâfi değildir. Milli intibah, milli alaka denilen şeyler gözle görülecek kadar maddi nesnelerdir.

Bir milletin yaşayabilmesi için kanunların mevcudiyeti kâfi değildir. Vaktiyle hür ve şerefli bir tarih yaşayıp da bugün esir olan milletlerin iyi kötü kanunları, hükümet şekilleri vardı. Fakat bu, o milletleri esaretten kurtaramadı.

Millet, fertleri kan ve ahlak bağlarıyla birbirine bağlanmış bir cemiyettir. Bu fertlerin ahlaki kuvveti milletin sağlamlığı demektir.

Bizden başka bütün milletlerde gençlik milli uyanıklığın, milli düşüncelerin öncüsüdür. Bizde merkezi emirlerle programları, hazırlanan milli bayramları oralarda gençlik idare eder. Gençlik milli gayelerin ve milli mefkûrenin uşağıdır. Şahısların veya zümrelerin değil…

İmparatorluk devrimizin son tarihi bize dalkavukluğun, köleliğin bu zavallı yurt için ne elemli, acı akıbetler hazırladığını gösteriyor. Çektiğimiz ızdıraplar, milli felaketler bizi milli mefkûrenin esiri yapmalıdır. Mefkûre için bütün varlığımızı, kanımızı, canımızı fedaya hazırlanmalıyız. Bu devlet yasalarına, türelerine yazılmalıdır. Bu yazılış önünde her Türk bir olmalıdır. Büyüklerimiz feragatin, adsızlığın örneği olmalıdır.

Biz çok sıkı bir askeri disipline muhtacız. Çünkü bugün inzibatsız yaşıyoruz. Fakat bazılarının sandığı ve anladığı gibi bu sert disiplin, istibdat demek değildir. İstibdat altında yaşayan yahut disiplinsiz olan cemiyetlerden hiç bir şey beklenemez.

İnkılâbımız sessizliğe ve emniyete muhtaçtır. Memlekette yapılacak olan birçok işleri başarabilmek için çalışkan, disiplinli, yüksek ahlaklı bir gençliğe muhtacız. Dün halife önünde el bağlayan, hünkâr huzurunda diz çöken adamların böyle bir nesli yetiştireceğine kani değiliz. Eski harflerle tutulmuş nottan ders çalışan bir darülfünun talebesine vatansız diyen, Ankara’nın havası zemmolundu diye inkılâbı müdafaaya kalkışan dünkü nesil mensupları sadece gösterişin zebunudurlar. Bu adamlar dün Abdülhamit’in sadık köleleri idiler. Bugün hepsi anadan doğma cumhuriyetçidir. Farzımuhal yarın Türkiye’de irtica veya komünizm olursa o zaman da hepsi kara softa veya kızıl Bolşevik oluvereceklerdir çünkü onlar için mesele yalnız ‘‘efendi değiştirmek”tir.

Bugünkü Türk gençliği beş yıl önceki gençliğe göre soğumuştur. Vaktiyle ölen bir arkadaşları için bütün İstanbul’u ayağa kaldıran tıbbiye gençliği, Ağrıda genç bir hekimin Kürtler tarafından gözleri oyularak öldürülmesine kayıtsız kaldı. Bu hadise şarlatanlıklara bol bol yer ayıran İstanbul matbuatında adi polis vak’ası gibi yazıldı.

Kubilay, Türkiye için kafasını kestirdikten biraz sonra Hukuk talebesi çay ziyafeti vermişti. Bu tereddidir. Fakat dalkavukluğun, şarlatanlığın, iltimasın daha çok işe, yaradığını gören gençlik büsbütün haksız değildir. Bu gençlik dünkü nesilden fazilet namına bir şey almamış, fakat riyakârlığın her türlüsünü öğrenmiştir.

Bütün dünyadaki içtimai hadiselere bakınız: gençlik her hususta amildir. Uyuşuk Çinin Japonya ya dayanışında kızları ve erkekleriyle darülfünun talebesi başrolü oynamıştır. Macar darülfünunları Triyanon muahedesinin değişmesi için hariciye nazırından daha çok çalışmaktadır. Romanya ve Lehistan da darülfünun talebesi komünizmin ve Yahudiliğin amansız düşmanıdır. Çek, Slovakya da sokal, İtalya’da faşist, Almanya da Hitlerist milli mefkûrenin timsalidir. Bizde? Cumhuriyet bayramlarında, devlet reislerimizin gelişlerin de Türk gençliğinin vazifesi bir opera figüranından farksızdır. Hâlbuki biz bütün milletlerden daha çok milli mefkûreye muhtacız. Bunu bir vicdan haline getirmek hükümetin vazifesidir. İlk iş ilk mektep gençliğini, bilhassa köy gençliğini yoğurarak bunlardan bir Türk gençliği yaratmak olmalıdır.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız