Millî Ahlâk
Nazari veya teknik görgü ve bilgilerimiz ne kadar yüksek, zengin ve kuvvetli olursa olsun dürüst, temiz ve kuvvetli bir ahlaka istinat etmedikçe faydası yoktur. Hatta bu bilgi ve görgüler milletimizin menfaatlerine cevap yerecek yerde, yalnız şahsi ihtiraslarımız ve hodbin emellerimiz uğrunda harekete gelirse halkımız için zararlı da olabilir.
Biz milli ahlaktan ne anlıyoruz? Biz milli ahlaktan şunu anlıyoruz:
Bizim için cephelerde kan döken, tarlalarda alın teri akıtan ve nihayet bütçemizi doldurmak için kesesini boşaltan halkımızın malına ve canına göz dikmemek. Onun için çalışmayı kendimiz için çalışmaktan üstün tutmak.
Halkımız için zararlı olan her şeyi karşılamak, çarpışmak ve yenmek. Bunları bir cümle ile hülasa edersek: Millet yolunda çalışmak, onun için yaşamak ve onun için ölmek.
Şu halde, gençlerimizin yüreğinde önce milli karakterimizin temelleri yerleşmelidir. Ancak bu temellerin kuvvetine dayanarak görgümüzü ve bilgimizi yükseltir, milletimize ve memleketimize faydalı insanlar olabiliriz.
Birçok insanlar biliriz ki bu memlekete kendi uydurmaları olan bir Frenk telakkisiyle bakar, gördükleri ve hatta yaptıkları bütün şarlatanlık, riyakârlık ve fenalıkları şarklıyız diye izaha kalkarlar.
Milletimize ve ahlakımıza bundan daha büyük bir bühtan olamaz. Halkımız milli faziletlerimizin kaynağıdır; ona göre millet ve memleket yolunda hak yok, vazife vardır. Bugün, kızgın güneş altında orak biçen köylü, yarın hudutlarda kan döken kahraman, ondan sonra da yine köyünde vergi vermeye çalışan fakir bir vatandaş veya eğer şehit olmamışsa, malul bir insandır.
Milleti yolunda ölçüsüz fedakârlık yapan, ona mukabil övünmek ihtiyacını bile duymayan atsız kahramanlar, bizim köylülerimizin ekseriyetini teşkil eder.
Münevverlerimizi bu fazilet heykelleriyle mukayese imkânı yoktur. En küçük fedakârlıkların, en yaygaralı davalarla dile geldiğini, en tabii vazifelerin buhranlı mesai şeklinde gösterildiğini, en küçük çalışmaların en muhteşem riyalarla methedildiğini, ancak münevverlerimizin arasında görürüz.
Halkımız kanuni mükellefiyetler haricinde birçok işleri parasız görür; fakat biz, millet yolunda bir adım atarken şahsi menfaatlerimizi düşünmekten vazgeçemeyiz.
Osmanlı devletini ve o nam altında en son Türk imparatorluğunu batıran sebeplerin birincisi, münevverlerimizin ahlaksızlığı ve hırsızlığı olmuştur. En yakın tarihimize bakınız; halkımız bütün mükellefiyetini namuskarane öderken münevverlerimiz, koyu ve kara bir ahlaksızlık içinde milli tarihimizi lekelemişler ve bugün bizi iğrendiren hadiseler içinde yuvarlanıp gitmişlerdir.
Tanzimat devrine bakınız: Reşit Paşa Gülhane hattı hümayununu okuduktan ve bu memlekette Avrupai inkılâp başladıktan sonra zamanın sadrazamının rüşvet alırken yakalandığını görürsünüz.
Sultan Hamit devri paşalarının henüz hepimizin işiteceği kadar yakın zamanlarda dillere destan olan hırsızlıkları ve sefahatleri hatırımızdadır.
Meşrutiyetteki ve bilhassa büyük harpteki hırsızlıkların ve hepimizin ekmeğinden çalınan servetlerin iğrenç hikâye ve mevzuları unutulmamıştır.
Daha dün, Cumhuriyet inkılâbını yapanlardan bir vekilin divana çekilmesi içimizi burkan acı bir hatıradır.
Bu yolda kanun pençesine düşenleri görmekle ne kadar sevinirsek, niçin böyle oluyor diye o kadar acımamız ve düşünmemiz lazımdır.
Hiç bir milletin münevver zümresi, halkının fazilet ve fedakârlığı karşısında bu kadar dejenere olmamıştır.
Gençler, en yakın tarihimizin en göze batan iğrenç hadiseleri üzerinde düşününüz… Türk milletinin halkı içinde kendinize en büyük ve en yüksek fazilet ve fedakârlık örnekleri bulacaksınız.
Her şeyden önce ahlakımızın ve seciyenizin kuvvetine istinat ediniz. Her şeyden önce memleketiniz ve milletiniz için çalışınız. Bu yolda yürürken budala, safdil, aptal diyecek veya o gözle bakacak kurnazlara ve züppelere rast geleceksiniz.
Gençler… Aptallığı ve safdilliği, hırsızlık ve ahlaksızlığa tercih ediniz.
Osmanlı devletini ve meşrutiyet Türkiye’sini lekeleyen çirkefleri Cumhuriyet tarihine bulaştırmamak en büyük mefkûreniz olsun. En küçük memuriyetlerden en büyük makamlara kadar geçeceğiniz yollarda dürüst olunuz. Arkanızda karanlık, çamurlu ve çirkefli dedikodular yerine; berrak, temiz, nurlu ve sitayişli izler bırakmaya çalışınız.
Günümüze geldiğimizde, sulan Hamid devrini yaşıyor gibiyiz, çöküş kaçınılmaz fakat yeni bir ATATÜRK çıkar mı göreceğiz