Bizim memlekette birisine “komünisttir” denildiği zaman, çok kere: “Hayır, komünist değil, sosyalisttir” diye cevap veriliyor. Fakat komünizm ve sosyalizmin artık bilim konusu olmaktan çıktığı, tamamıyla siyasi anlamda kullanıldığı hesaba katılmıyor. Komünizmle sosyalizmin sınırını kesin olarak belirten yok.
Genç mütefekkir Aclan Sayılgan’ın 1 Haziran 1974 tarihli Yeni İstanbul Gazetesinde yayınlanan “Kimmiş Şu ilk Osmanlı Sosyalistleri” başlıklı yazısı, Türkiye’deki sosyalizm hakkında doğru bilgisi olmayanları uyarıcı mahiyettedir. Sosyalizm kelimesinin sözlük ve ansiklopedideki anlamı ile bugün ona verilen
Sosyalizmin komünizme engel bir sistem olduğu her zaman ileri sürülmüştür. Tarihte bir iki defa sosyalistlerle komünistlerin kapışmış olması, bu iddiacıların tek kozudur. Bunlar madalyanın yalnız bir tarafına göre hüküm veren kişilerdir. Madalyanın öteki yüzünde ise sosyalistlerle komünistlerin
Pek çok Türk’ün yaşadığı Münih’e “Türkiye’nin 58. vilâyeti” denildiğini biliyordum, 27 Mayıs 1960 ihtilâlinin veya inkılâbının, yahut devriminin ve yahut Celâl Bayar’ın Yassıada’daki deyimiyle ayaklanmasının feyizli sonuçlarından olarak zevcem yıllardır orada yaşadığı, oğlum da Münih Üniversitesine devam
Bütün, dinler ve ahlâk sistemleri açık yürekliliği ahlakî bir davranış olarak tanır. Çünkü açık yüreklilikte karşısındakini aldatmamak gibi bütün tarih çağlarında beğenilip kutlanmış bir asalet vardır. Aldatmak, her zaman, her yerde kötü bir iş olarak görülmüştür. Türkçe’de
Dünyanın her yerindeki insanlar, hangi siyasî veya iktisadî düşüncede olurlarsa olsunlar, kendi milletlerini her şeyin üstünde tutuyorlar. Her yerde ve her zaman görülmesi mümkün psikopatlar dışında bu kaide istisnasız yürürlüktedir. Hattâ beynelmilelci oldukları iddia edilen komünistler bile
Cumhuriyetimizi kuran temel düşünce, herkesçe de bilindiği üzere Türkçülüktür. Buna rağmen, Atatürk’ün ölümünden sonra Türkçülük birçok saldırılara uğramış ve bu saldırılar karşısında yaralar almıştır. Bu yaraların en büyüğü şüphesiz 1944 olayları ve bu olaylar sonucunda alınandır; bu
Bugün Türkiye’de bir Hasan Âli meselesi, daha doğrusu millete hesap vermeğe mecbur bir Hasan Ali vardır. Maarif Vekâletindeki sekiz yıllık icraatıyla umumun nefretini üzerine çeken bu adam gazete tenkitleriyle, mizahî hücumlarla ve kuşa çevrilmekle yaptıklarının hesabını vermiş
Başbakan Nihat Erim, yurttaki anarşinin gövdesinin ezildiğini fakat başının belli olmadığını birkaç kere söyledi. Bu diplomatça sözlerle neyi kastettiği, tabiî, kesinlikle belli olmadı. Yani “başı” diyerek bir iç kuvveti mi, yoksa yabancı bir devleti mi anlatmak istiyordu,