Hukûk Her Şey Değildir
“Polis Devleti”, “Hukuk Devleti” deyimleri son yılların icadıdır. Hukuk devletinden maksat, kanunların hâkim olduğu devlet demektir ki bu devlette fertlerin hakları ve hürriyetleri âdeta mukaddes sayılır. Polisin sorgusuz sualsiz insanları tutukladığı, vatandaşların köleleştiği devletlere nispetle hukuk devleti, şüphesiz, ileri ve isabetli bir kuruluştur.
Fakat günümüzde her şey hızla gelişiyor. Yeni ihtiyaçlar doğuyor. Yeni durumlar ortaya çıkıyor. Bu sebeple bazı hukuk profesörlerinin kafasındaki hukuk devleti şekli de düzeltilmeye muhtaç hale gelmiştir.
Günümüzün kanunları, devletteki her görev ve makam için bir takım şartlar koşmuştur. Meselâ devlet başkanının yüksek öğrenim görmüş olması, senatörlerin en az kırk yaşında bulunması kanunî bir şarttır. Bu şartlar ne eşitlik prensibine, ne de her konuda ikide bir ileri sürüldüğü gibi anayasaya aykırıdır.
Bununla beraber dünyadaki durum bu kadarının yeterli olmadığını, başka şartların da aranması gerektiğini ortaya koymaktadır. Bugün psikiyatri konusu olan birçok ruh hastalıkları vardır. Bu hastalar uzun süre normal insanlar gibi yaşadıkları halde buhran ânı gelince hastalıklarının gereğini yapar ve her şeyi berbat ederler. Kısa sinirlilik deyip geçtiğimiz bu hastalıklar bir devletin kilit noktalarındaki insanlarda bulunursa devlet düzeni sağlam değil demektir. Çünkü hasta insanlar görevlerini doğru ve aralıksız olarak yapamadıkları gibi bir krizle düşmana faydalı olacak anormal bir davranışta da bulunabilirler.
Askerî okullara alınacak öğrencilerle sınavlardan önce bir konuşma yapılır. “Mülakat” denen bu konuşmada subay adayı olmaya gelen öğrencinin ruhî yönüne, karakterine kabataslak da olsa bir bakılır ve bazen bilgi bakımından üstün bir çocuk geri çevrilir. Bu, doğru bir usuldür ve daha da genişletilmesi arzu olunur.
Subay olacaklar için yapılan bu incelemenin daha yüksek makamlardakiler için de yapılmasında büyük isabet vardır. Bunu ruh hekimleri anlar. Böylelikle ruh hastası, iradesi zayıf, karar vermekten âciz, ciddiyetsiz insanların devlet işlerinden bir bölümüne hükmederek büyük aksaklıklara yol açması önlenir. Bu kimseler aynı zamanda millî şuur bakımından da incelenecekleri için günün birinde kendi millet ve kültürünü aşağı gören insanların yüksek makam sahibi olması da önlenmiş olur.
Devlet işlerinin şakaya, korkaklığa, iltimasçılığa, patavatsızlığa tahammülü yoktur. Bu sebeple devlet mekanizması artık sadece bir hukuk meselesi olmaktan çıkmıştır. Kanunlar yapılırken hukukçularla birlikte sosyologların, siyaset uzmanlarının, tarihçilerin, kurmayların, ruh doktorlarının da düşüncesi alınmalıdır.
Yalnız hukukçuların yaptığı kanunla Genelkurmay Başkanı’nın, bir genel müdürmüş gibi başbakana bağlı olması, şahsen benim duygularımı incitiyor. Bu, bir asker ailesinden gelmiş olmamın değil, millî tarih şuurumun, Türk tarihine bakışımın neticesidir. Türk orduları başbuğunun kadastro genel müdürü gibi başbakana bağlı olması herhalde bütün subay ve astubayları da incitmektedir. Genelkurmay Başkanı o makama yıllarca süren pek zahmetli ve tabiî şerefli bir hayattan sonra, yaşı altmışlara vardığı bir sırada gelmektedir. Başbakanlığa gelmek ise bazen pek kolaydır. Almanya’daki Brandt gibi, yabancı devlet üniformasıyla kendi vatanına karşı savaşmış bir adamın başbakan olması bile bazen mümkündür. Bizim bugünkü geleneklerimiz bu türlü maskaralıklara elverişli değilse de özgürlüğün alabildiğine arzulandığı bir ortamda yarın bazı tatsızlıkların olması akla gelebilir.
Bundan dolayıdır ki, özellikle, anayasa ile medenî kanun ve ceza kanununun bu şekilde yeni baştan ele alınarak tedvin olunması, bütün mesleklerin ve fertlerin tatmin edilmesi yarınki “Büyük Türkeli” için kaçınılmaz bir ihtiyaçtır.