Yücel Hacaloğlu’na (2)
Azizim Hacaloğlu,
Bu sefer cevapta çok geciktim. Geçen yıldan beri sana mektup yazamadım. Fakat işlerim ağırlaştı. Artık ben ağır işçi statüsündeyim. Çünkü Kaniye’ye zafiyet geldi. Doktor onu yorulmaktan menetti. Bu sebeple onun işlerinden bir kısmını ben yapıyorum. Sabahları sobayı yakmak bana düşüyor. Allah’tan havalar iyi gidiyor da bu sefer de ben sarsılmıyorum. Fakat Tanrı benim hatırım için havaları hep böyle sürdürecek değil ya… Elbette kış, hükmünü yapacak. Bilmem o zaman ne olur? Üç aydır tedavide olan Kaniye de salah gözükmeyişi de ayrı dert. Koltuğundaki beze verem mikroplarıyla şişti. Alt edemiyoruz. Kireçlenip katılaşsa ameliyatla alacaklardı. O da olmayınca şimdi son ümidimizi Almanya’dan gelecek ilaca bağladık. Bedriye’ye yazdık. Bekliyoruz. Bakalım ne olacak?
Bu sebeple eve arkadaş çağıramıyorum. Kaniye yorulmasın diye. Buğranın aşkı tam domalmış halde. İşte ben bu durumdayım.
Çavuşoğlu da berbat durumda. Kendisi bir takım kurtuluş savaşları, istiklal zaferleri anlatıyor ama hepsi laf u güzaftan ibaret. Senin Edebiyat Fakültesine yazılacağını söylemişti. Olsaydı herhalde gelirdin. Ama daha askerlik var. Ötükenleri yolluyorum. Şaman Ankara’da tank askeri oldu. Deli Doktora göre tankla Suriye’ye kaçacak. Hepsi bu kadar.
Selamlar. Gözlerinden öperim. Yeni yıl kutlu olsun (söz aramızda pek benzemiyor).