Mustafa Kayabek’e (2)

Azizim Kayabek,

30 Ekim tarihli mektubunuzu aldım. 31 de postaya verilmiş. Bana altı günde geldi. Size yürüyüş yaptırarak teselli veren gezinti yerinizin ikiye bölünmesinin ne demek olduğunu ben çok iyi anlarım.Yürümek en iyi avunma ve güç kaynağıdır.İnsanı hayalen nerelere kadar götürür.Daha iyi düşündürür. Doğru kararlar verdirir. Şimdi bu servetinizin yarısı elinizden alındı. Vaktiyle buna benzer bir iki şey bana da çok fena tesir etmişti. Fakat ne yapalım? Sabır. Bir şey kalmadı. 7 ay doldu. Kalan 3 ayı beklemeden basın suçlarının affı hakkındaki kanun çıkacak. Zaten Mecliste bu kanun hazır, bekliyor. Meclise bir başkan seçilse, zannederim ilk iş olarak bunu ele alırlar.

Dün iki kişiden aynı haberi telefonla aldım:Adlî Tıp benim 4 aylık raporumu tasdik etmemiş.Demek ki bugün yarın kapımı çalacaklar.Onun için ben de hazırlığa başladım.Hatta haber verenlerden birine göre bu karar geleli bir ay olmuş.Enver Beğ(1), yakında af çıkacak diye hâkimlerin de, savcıların da işleri geriye bıraktıklarını söyledi.
Selâmlarınızı gerekenlere söyledim. Hepsinin de teşekkür ve selâmı var. Nejdet yeni kitabının dağıtım işini düşünüyor. Ötüken hâlâ gelmedi. Halbuki biz kasım sayısının hazırlıklarına başlamıştık.

Necati Sepetçioğlu(2) şeker olmuş. Epey de fazla. Sıkıntılı ve öfkeli bir hayat geçiriyor. Yürümüyor. Ben Lokman Hekim ve Hipokrat’tan sonraki en mühim doktor olarak kendisine bir rejim verdim. Bakalım tutacak mı?Muzaffer, kızının evlenmesi hazırlıklarıyla meşgul. Bugünlerde İstanbul’a gelmesi gerekiyordu. Uzun zamandır mektuplaşamıyoruz. İzzet malûm üzüntü ve kuruntularıyla dünyayı kendisine zehir etmekte devam ediyor. Ben ise hâlâ dağınık evi toplamakla meşgulüm.Geldiğiniz zaman neyin ne kadar toplandığını anlamayacak, neresi toplandı diye soracaksınız. Havaların soğuması üzerine sizi düşünmeye daha çok başladım.Soğukta ben hiçbir şey yapamam. İstanbul’da henüz pastırma yazı devam ediyor.Soğuğa dayanamam dediniz de aklıma dükkânda o kışları nasıl geçirdiğiniz geldi.Mangalınız vardı ama boyuna açılıp kapanan kapı ile orası nasıl ısınırdı diye düşündüm.

Minimini Mâviş CinKerata’nın sözlüğü günden güne genişliyor ama hâlâ erkek ve berber yerine “âkek”, “bâber” diyor. Fotoğraftan, berberden ve Mâmâ Bey’den hâlâ korkuyor. Korkuyor musun diye sorunca da “çok korkuyorum” diye cevap veriyor. Mâmâ Bey “Muammer Beğ” demek olup ona bakan çocuk doktorunun adı. Her doktor, kadın da olsa Mâmâ Bey. Ne kolay, ne güzel dil değil mi?

Enver Beğ seçimden müteessir değil.Neticeyi bilerek, sırf Sadeddin Bilgiç’in dostluğuna mukabele olsun diye bunu kabul etmişti.Ama yeni seçim olursa mutlaka kazanacağı bir yerden aday olacak. Ben hazırlık dolayısıyla bir hayli mektup daha yazacağım.Onun için kesiyorum. Gözlerinizden öperim.

Tanrı Türk’ü Korusun.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız