Yoktan Mesele Çıkarmak
Basına “dördüncü kuvvet” derler. Şuurlu ve sorumluluk duygusu içinde bulunan kimselerin elinde bulundukça bu hüküm doğru olabilir. Milletin yahut milletin ayrı zümre ve tabakalarının istek ve temayüllerini aksettirmek, yanlış icraatı tenkid etmek, gizli kalmış gerçekleri ortaya çıkarıp Verilmemiş hakları savunmak cidden mühim işlerdir. Fakat basın, sorumluluk duygusundan mahrum, kültürsüz, garezkâr kimselerin eline geçince şantajlara alet olmaya, bile bile haksızlıkları savunmaya başlar ve halk efkârım kolay kolay düzelmeyecek şekilde bozar.
Her iki tipin örnekleri basınımızın tarihi boyunca görülmüştür. Bütün dünyada bir isteri nöbetinin hüküm sürdüğü bu günlerde, her memlekette ve her alanda olduğu gibi basında da birçok gayri tabiilikler arasında bir “açık kapılan zorlama” hastalığı peyda olmuştur. Buna “yoktan mesele çıkarmak” da diyebiliriz.
Yoktan çıkarılan meselelerden en mühimi son günlerdeki Orgeneral Cemal Tural meselesidir. Genelkurmay Başkanı yani ordunun bilfiil başkomutanı olan Orgeneral Cemal Tural 22 Martta hizmet süresini dolduruyormuş. Acaba emekli olacak mı imiş? Bu soru, Başbakana yöneltilince o: “Bu nazik bir meseledir” demiş. Tam bu sırada da Cemal Tural askerî olmayan radyo, posta gibi müesseseleri gezmeye başlamış.
İşte mesele çıkarmak için mükemmel bir konu.
Genelkurmay Başkanlarının hizmet sürelerinin Bakanlar Kurulunca iki defa birer yıl olmak üzere uzatılması kanunlarımızın sağladığı bir imkândır. Başbakanın “bu nazik bir meseledir” demesinin (böyle dediği de yüzde yüz belli değil ya) birkaç türlü tefsiri yapılmak kabilken bu yola gidilmeyip bu sözden tehlikeli mânâlar çıkarmaya çabalamak ya büyük bir kuruntu alâmeti ya da mesele çıkarmak gayretidir.
Hele Genelkurmay Başkanının askerî olmayan yerlere yaptığı ziyaretleri “denetleme” diye mânâlandırarak “Millet Meclisi’ni ne zaman teftiş edecek” diye endişeler göstermek hiçbir olayı değerlendiremeyen kişilere mahsus telâş ve hükümlerin belirtisidir.
Tam bu sırada bir ecnebi gazete makalesinde Cemal Tural’ın cumhurbaşkanı olmak isteğinin yazılması da senaryoyu tamamladı.
Bilindiği gibi Cemal Tural, askerliğin bir numaralı prensibi olan disipline çok ehemmiyet veren sert bir kumandandır. Hiç durmaksızın Türkiye’nin her yerindeki askerî birlikleri denetlemesi ve kuvvet komutanlarını da bu yola yöneltmesi bunu gösterir.
Isparta’daki bir birlikte, bir er yanlış adım attı diye bir buçuk kilometrelik bir marş marş yaptırması çok askerce bir davranıştır. Askerlik hem arkadaşlık ruhunun müsamahasını, hem de disiplinin sert müsamahasızlığını kaynaştırmış olan meslektir.
Cemal Tural, aynı zamanda ordunun silâh ve malzeme bakımından başkalarına muhtaç olmaması için de büyük bir gayret içindedir. Bazı hususlarda bilgi edinmek için yaptığı ziyaretler, mesele çıkarmak için yanıp tutuşan basına fırsat vermiş, malum yazılar yazılmıştır. Bir Genelkurmay Başkanı, askerî yönden görmek istediği sivil bir müesseseyi gezerse bunu hangi maksatla yaptığım açıklamaya mecbur değildir. Açıklamasında askerî mahzurlar bulunabileceği de unutulmamalıdır.
Cemal Tural’ın şimdiye kadar 40 milyon ağaç diktirmiş olduğunu ajanslar haber verdi. Acaba orgeneralin diktirdiği bu 40 milyon ağaçta ne gibi gizli bir maksat var? Cemal Tural belki de devlete isyan edecek, çete savaşlarına girişecek, çete savaşları için en uygun yerlerden biri ormanlar olduğundan buna hazırlık yapmakla meşgul!?..
Kuruntu içinde yaşayanlar böyle de düşünebilir.
Cumhurbaşkanı olmak istemeli ise en tabiî bir haktır. Her vatandaş cumhurbaşkanı olmak isteyebilir. Türkiye Cumhuriyetinde en yüksek rütbeli askerlerin devlet başkanlığına geçmesi ise nerdeyse gelenek haline gelmiş, beş cumhurbaşkanından dördü bunlardan çıkmıştır. Fakat bunun için daha şimdiden sivil müesseseleri gezmeye hiç de lüzum yoktur.
Cemal Tural, Erzincanlı halis bir Türk’tür. Çapanoğullarına dayanmaktadır. Kendisine karşı gösterilen muhalefetin sebeplerinden biri bu olsa gerektir. Türk olduğu için de Türk kanına fazla değer vermektedir.
4 Şubat günü PTT Genel Müdürlüğünde söylediği bir söz çok manâlıdır: Paşa servisleri gezerken PTT cihazlarını görünce “muhaberesiz muharebe olmaz. Bu cihazlar iyi korunmalıdır” demiş, bir PTT yetkilisinin “sabotajlardan mı paşam” sorusuna karşılık da şu cevabı vermiştir: “Hayır! Bu aklıma gelmez. Hiçbir Türk böyle bir şeyi yapmaz. Eğer kanında karışıklık yoksa”..
Bir kişi Çapanoğullarından ve ırkçı olunca solaçıklar elbette kudurur, elbette aleyhte kampanya açar. Kimi sinsi sinsi yazar, kimi dolambaçlı yoldan gider, kimi maskaralık ve güldürücülükle hücum etmeye çabalar, sözün kısası orgenerali yıkmak için ne mümkünse yaparlar.
Bu yazımla Cemal Tural’ı yüzde yüz tasvip ettiğim sanılmasın. Kendisi Türk tarihini bilen bir paşa olduğu ve bîr mesajında Türk ordusuna “ey Mete’nin ordusu” diye hitap ettiği halde Türk Kara Ordusunun 600. kuruluş yılı diye başlayıp hâlâ her yıl süregelen büyük ve. korkunç yanlışa öteki orgeneraller’ ve bütün hükümetle birlikte katılmaktadır. 600 yıldan daha önceki zaferlerin hangi ordu tarafından kazanıldığı düşünülmeden devşirme Yeniçeri bölüklerinin kurulmasını kara ordusunun kuruluşu şeklinde anlayan bu yanlış düşünceden bir an önce vazgeçilmesini sayın orgenerale hatırlatırım.
Bu kadar yazmışken bir de onun çok lehindeki bir noktayı da buraya koymakta fayda görüyorum: İnkılaptan sonra Ankara’da sıkıyönetim komutanı olduğu sırada, İngiltere’deki bir büyük rezalete adları karışan iki meşhur İngiliz fahişesinden biri Ankara’ya geldiği zaman Cemal Tural onu şehirden attırmıştı.
Orgeneralin zihniyet ve karakterini gösteren bu olay, “sanat”ı “istihcan” ve “sanatkâr”ı “ahlakdışı yaratık” sayan sakat zihniyete karşı güzel bir tepki idi.
Yalnız bu zihniyetinden dolayı bile Cemal Tural cumhurbaşkanı olmaya lâyıktır.