Asıl Mesele

Amerika’da yapılan ve esrarı Amerika ile Kanada’da bilinen atom bombası sırlarının Ruslar tarafından nasıl çalındığı malûmdur. Birçok bilginler, bilhassa ırk bakımından Alman ve İtalyan olanlar, Amerika vatandaşı olmalarına rağmen bu sırları Ruslara bildirdiler. Ruslar bu sayede atomun sırlarını biliyorlar. Hattâ bir atom bombası patlatarak ilk denemeyi yaptıklarını Başkan Truman dünyaya resmen bildirdi. Böylece Ruslar, kendi ellerinde bulunan Alman atom âlimlerinin gayretiyle er-geç Amerikalıların yaptığı şekilde atom bombası yapacaklardır.

Arjantin’deki Alman âlimlerinin faaliyeti de neticelendi. Arjantin başbakanı Albay Peron, büsbütün başka bir metotla atomun parçalandığını bildirdi. Alman âlimleri saha bulunca Anglo-Saksonlardan geri kalmayacaklarını gösterdiler. Birkaç gün sonra gazeteler, Arjantin’de atom esrarının Ruslar tarafından çalındığını ilân etti.

Demek ki Rusya her tarafa casus şebekelerini mükemmel bir şekilde kurmuştur. Alınan sıkı tedbirlere rağmen en iyi saklanan sırlar Ruslara malûm olmaktadır.

Amerika, Kanada ve Arjantin’den çalınan sırlar bize hiçbir şey söylemiyor mu? Bize kalırsa söylüyor. Şöyle ki:

Yeni iktidar işe başladığı günden beri komünizmle sıkı bir mücadeleye girişmiştir. Gazete havadisleri her gün Türkiye’nin muhtelif yerlerinde yapılan komünist tevkifatını haber veriyor, İstanbul’da, solcu üniversiteliler tarafından kurulan “Yüksek Tahsil Gençliği Derneği” ismindeki komünist teşekkülün başlıca azaları hâkim karan ile tevkif edilmiştir. Bunların da duruşmalarına başlamak üzeredir. Diğer taraftan münevver tabaka ve halk arasında da komünist tahrikatı yapanlar şiddetle takip olunmaktadır. Şu günlerde komünizm sebebiyle tevkif edilmiş bulunanların sayısı hayli kabarıktır ve galiba Türkiye tarihinde bu kadar çok komünistin birden tevkif edildiği vâki değildir.

Fakat bütün bu tevkifata rağmen mühim olan bir nokta herkesin gözünden kaçmaktadır. O da şudur: Bunca tevkiflere rağmen Türkiye’deki komünistlerin elebaşları henüz ele geçmemiştir. Eski iktidar zamanında bile bir iki kere komünist elebaşları ele geçmiş olduğu halde şimdi bu elebaşlarından hiçbirinin yakalanmayışı bize hiçbir şey söylemiyor mu?

Birinci Cihan Harbinden sonra dünyanın daldığı gaflet uykusundan istifade eden Rusların her tarafa kendi adamlarını nasıl soktukları artık herkesçe bilinen bir keyfiyettir. Türkiye’de mühim mevkileri nasıl ele geçirdiklerinin de artık gizli kapaklı bir tarafı kalmamıştır. Türkiye’de gizli bir komünist partisi olduğu da kimseye meçhul değildir. O halde bu gizli partinin şefleri şimdiye kadar niçin yakalanmadılar?

Bunları himaye edenler, polisin ve hükümetin takibatından koruyanlar kimlerdir? Bugün herkesin ağzında dolaşan birtakım adlar var ki bunların komünist olduğu ve komünizmi himaye ettiği efkân umumiye tarafından biliniyor ve söyleniyor. Fakat bunların aleyhinde delil bulunamıyor.

Amerika gibi müthiş bir polisi ve istihbaratı olan bir memleketten atom bombasının esrarını çalan komünistler acaba Türkiye’nin yarınki harp plânlarına stratejisine ait sırlan da öğrenemezler mi? Gazeteler Ankara’daki bir Türk bilgininin atomu parçalama yolunda çok ileri gittiğini yazdılar. Fakat şimdilik bu âlimin adını açıklamadılar. Biz eminiz ki Ruslar bu âlimin kim olduğun şu dakikada bilmekte ve onun etrafını kendi adamları ile çevirmiş bulunmaktadırlar. Bu düşüncemiz bedbinlik sayılmasın. Unutulmasın ki 1945 senesinde Hamdullah Suphi Tarınöver’in Yüksek Deniz Ticaret Okulunda, kapılan kapatarak ve içeriye hiçbir gazeteci almayarak yalnız talebelerle hocalara verdiği anti komünist konferansa Ruslar ertesi akşam radyoları ile cevap vermişlerdi. Hiçbir mülâhaza uğruna milletlerin hayatı tehlikeye atılamaz. Bugünkü mevzuat Türkiye’deki komünizmle mücadeleden âcizse yeni kanunlar çıkararak bu mücadeleye başlamak başta bulunanların millî vazifesidir. Çok teessüfe değer ki ceza kanununa eklenmesi beklenen anti komünist maddeler, türlü formaliteler yüzünden gecikip durmaktadır.

İki taraf çarpışacağı zaman en makûl yol askerî düşünce ile hareket etmektir. Askerî düşünce ile hareket etmeyen Habeşistan, Polonya, Fransa, Belçika gibi devletlerin nasıl mahvolduğunu, askerî düşünce ile yürüyen Finlandiya’nın iki mağlûbiyete rağmen nasıl ayakta durduğunu ileriki yazılarımızda göreceğiz.

Türkiye için en doğru askerî düşünce evvelâ memleketteki beşinci kolu imha etmektir. Türk ordusu geriden vurulmadıkça yenilmesi güç olan ordulardan biridir. Birinci Cihan Harbinde, Sarıkamış faciasına rağmen Ruslara karşı, sayıca çok az olduğu halde basan ile çarpışan ordumuzun, Ermeniler tarafından arkadan vurulduktan sonraki hali, keza Filistin cephesinde ikinci bir Çanakkale yaratan Yıldırım Orduları grubunun Araplar ve Yahudiler tarafından ihanete uğradıktan sonra ne hale girdiği düşünülsün.

Türkiye gibi seyrek nüfuslu bir memlekette beşinci kol çok tahripkâr işler görebilir. İkinci, üçüncü kademede bulunan komünist elemanlarını hapse atmakla beşinci kola karşı tedbir alınmış olamaz. Türkiye’deki beşinci kol alıcı ve verici istasyonları Rusya’ya bağlıdır ve oradan aldığı emirleri körü körüne yapmaktadır. Onlar bu işi yaparken biz hâlâ komünizme karşı mücadelemizin esaslarını hazırlamakla meşgulüz. Uzun tartışmalarla vakit geçiriliyor. Komünizme karşı mücadele ağır ve tereddütlü usullerle yapılamaz. Ceza kanununa en şiddetli cezalar konmalıdır. Ondan sonra da bu memlekette komünizmi iyi bilen ve komünizme karşı düşmanlıkta yüzde yüz samimi ve cesur olacak üç beş kişiyi mücadele teşkilâtının basma geçirerek en geniş salâhiyet ve imkânlarla işe atılmalarını sağlamalıdır.

Üçüncü Cihan Harbi çok yakındır. Geç kalmayalım.

Selim PUSAT

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız