Kür Şad ve Atsız – Abdullah Karahisarlı

Asil Türk milletinin yetiştirdiği kahramanlardan olan Kür Şad ve H. Nihâl Atsız, milleti için çalışmayı ve cefa çekmeyi en büyük zevk kabul eden, birer fedakârlık abideleri olarak tarihe geçmiş kutlu şahsiyetlerdir.

Türk tarihini bilen ve bu şahsiyetlerden haberdar olan kişiler, bu vasıfları dolayısıyla onları hep birbirine benzetmişlerdir. Onların, yaşadıkları çağlar ayrıdır ama ülküleri birdir. Onlar millet için yaşamış, çalışmış ve ölmüşlerdir.

Göktürk hanedanına mensup bir bey olan Kür Şad, 7. asırda, Çin esaretinde bulunan Türk budununu (milletini) azatlığa kavuşturmak için kırk çerisi ile milyonluk Çin sarayını basmıştır. Bu baskından önce beyler ve çeriler Kür Şad’dan kağan olmasını isterler ama eşine çok az rastlanır bir fedakârlık örneği gösteren Kür Şad, bu teklifi reddeder. O’nun tek bir ülküsü vardır. O da Türk budununun azatlığıdır. Baskın gecesi yağan yağmur, planlarını bozar ama ülkülerinden vazgeçmeyen kahramanlar, Çin sarayını basarlar ve tek tek şehit olurlar.

Kür Şad ve kırk çerisinin bu ihtilâli, Türk budunun da millî uyanışı sağlayarak, Çin esaretinden kurtulmalarını ve azatlıklarını kazanmalarını sağlar.

Atsız ise 20. asırda, yirmi iki ülküdaşı ile millî benlik ve mukaddesat düşmanı olan kızılların, dönemin hükümet yetkilileri tarafından himaye edilmesiyle Türk milletinin Moskof müstemlekesi olmasını önlemek için çalışmıştır. Bu nedenle hükümet yetkililerinin hışmına uğrayarak, “tabutluk” denen izbelere atılmış, işlerden çıkarılmış, türlü işkencelere maruz kalmışlardır.

Atsız ve yirmi iki kahramanın bu çabalarıyla Türk milleti millî şuuru sağlayıp, köhne bir düzen olan komünizm ve yandaşlarını tanımış ve millî benlik ve mukaddesatına sıkı sıkıya sahip çıkarak milliyetçilik ateşini daha da palazlandırmışlardır.

Büyük bir dava adamı ve eşsiz bir tarihçi olan Atsız, Kür Şad’ı dünyanın en büyük kahramanı olarak görmektedir. Bunun nedeni ise, Kür Şad’ın hükümdarlığı reddedecek kadar menfaat duygusundan sıyrılmış ve milyonluk Çin sarayına kırk çeri ile saldıracak kadar gözü pek olmasıdır.

Kür Şad’da bulunan bu haslet aynen Atsız’da da mevcuttur. Atsız, ülküsü için Askerî Tıbbiye’den, üniversite asistanlığından, mesleği olan öğretmenlikten çıkarılmış, sürgün edilmiş, hapishanelere atılmış, işkencelere maruz kalmıştır ama hiçbir zaman devletine küsmemiştir. Hatta kendisine, milletvekilliği teklif edilmiş lâkin O bunu dahi kabul etmemiştir. Büyük fedakârlıklar göstererek sürdürdüğü ülkücü hayatı ve duruşu, düşmanına bile “O’nu bir kaşık suda boğarım, fakat davasından kirpik ucu kadar taviz vermediği için de takdir ederim” dedirtecek kadar büyüktür.

Bu iki kutlu atamız, millet için çalışmanın ve fedakârlık yapmanın müstesna birer örneğidir. Asil Türk milletinin yetiştirdiği kutlu evlatlarından olan bu atalarımızı kendimize örnek almalıyız. Her Türk bir Kür Şad, bir Atsız olursa bu vatan ve millet, esas yeri olan dünyanın efendisi konumuna yeniden gelecektir.

Atsız Ata’nın şu mısraları ebedî düsturumuz olmalıdır:

“Gönlündeki yaraların kanını dindir…

Yüzde yüz Türk olduğun gün cihan senindir!”

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız