İki Mühim Mesele
Son zamanlarda iki Türk bilgini tarafından iki mühim eser neşrolundu. Memleketimizin ilmine övünç verecek kadar değerli olan bu iki eserden biri dil bilgini Besim Atalay tarafından yapılan Dîvânû Lügat it-Türk tercümesi, ötekide tarih bilgini Uzunçarşılı-Oğlu İsmail Hakkı tarafından yazılan “Osmanlı Teşkilâtına Medhal” dır.
Kaşgarlı Mahmut’un ölmez eseri olan ve Arapça yazılan “Dîvanû Lügat it-Türk” dil, edebiyat, tarih, coğrafya, etnografya bakımlarından pek mühim bir kitap olup Türk irfanının en yüksek âbidelerindendir. Biz Saka destanının parçalarını, en eski Türk şairi olan “Çuçu”yu, on birinci asırdaki Türk boylarını, Karahanlılar çağının bir çok teşkilâtını, on birinci asır edebiyatının zengin örneklerini ancak bu eser sayesinde öğrenebiliyoruz, ilk Türk haritası da yine bu eserdedir. Büyük bir Türk milliyetperveri olan Kaşgarlı Mahmut, herhalde adına âbide dikilecek değerde büyük Türkler’den biridir. Hiç değilse edebiyat fakültesi dershanelerinden biri onun adını almalıdır.
Üç ciltlik koca bir eser olan Dîvânü Lügat it-Türk’ün tek yazması, ömrünü ve servetini, yazma kitap toplamağa vermiş olan Türk bilgini merhum Ali Emîrî tarafından bulunup alınarak Ali Emîrî kütüphanesine konmuş ve sonra metin olarak Türk bilgini Kilisli Rıfat tarafından basılmıştı. Fakat hem kitabın Arapça olması, hem de basımında bazı yanlışlıklar yapılması dolayısıyla geniş, yığın tarafından istifade edilemiyordu. Birkaç defa Türkçe’ye çevrilmesi için yapılan teşebbüsler boşa çıktığından millî kütüphanemiz büyük bir servetten mahrum kalmıştı. İşte bu eksiği, eski bir Türkçü olan dil bilgini Besim Atalay tamamlamıştır. “Dîvânü Lügat it-Türk’ü tercüme için Türkçe’yi ve Arapça’yı iyi bilmek şart olduğu gibi içi Türklük ateşiyle de yanmak lâzımdır. Besim Atalay bu üç şartı kendinde toplamış olduğu için tercüme işi, ehline düşmüş demektir.
Aslı üç cilt eserin üç cildi de tercüme olunmuş, dördüncü cilt olarak asıl metnin fotoğrafı neşrolunmuştur. Besim Atalay bu faksimileye “Tıpkıbasım” adını vermiştir. Türk fonetiğine uygun olan bu söz hiç şüphesiz faksimile’den daha iyidir. Kelimelerin elifba sırası ile fihristini ihtiva edecek olan bir beşinci cilt de çıkarılacaktır.
“Dîvânü Lügat it-Türk” de 700 kadar kelime olup dil yenileşmesi bakımından pek çok istifade edeceğimiz bir kitaptır. Ayrıca eski Türklerin kültür ve medeniyeti hakkında da mühim malûmat vermektedir. Meselâ “ütü” kelimesinin eski şekli olan “ütük” hakkında şu sözler yazılıdır: “Mala biçiminde bir demir parçasıdır ki dikiş yerini yatırmak için kızdırılarak elbise üzerine bastırılır”. Demek ki 10-11. asır Türkleri ütüyü biliyorlardı. Bu, onların yüksek bir maddî kültür seviyesinde olduklarını gösterir. Acaba ütünün mucitleri Türkler midir? Mendili icat edenler Uygurlar olduğu gibi ütünün ilk önce Karahanlılar tarafından kullanılmış olması pek muhtemeldir.
“Dîvân”da dikkati çeken kelimelerden biri de “Bakır sokum”dur ki “Merih” demektir. Yıldızların ayrı adları olması da bir milletin kültürce yüksekliğini gösteren delillerden biridir. Akrabalığa, hayvanlara, otlara, eşya ve âletlere ait pek güzel isimler on birinci asır Türk cemiyetinin ileriliğini ispat etmektedir. Velhasıl bu kitap kültürümüzün bir hazinesidir. Bu hazineyi bize kazandıran Besim Atalay Bey Türklüğe büyük bir hizmette bulunmuştur. Yine onun himmetiyle, kelimeler harf sırası ile dizildikten sonra kitaptan istifade büsbütün kolaylaşacaktır.
Besim Atalay “Maraş tarihi ve coğrafyası”, “Türk büyükleri ve adları” gibi bir takım telif eserlerin de sahibidir. Fakat muhakkak ki O Türk ilmi ve edebiyatı tarihinde “Dîvânü Lügat it-Türk”ün mütercimi olarak anılacaktır.
Kaşgarlı Mahmut’un haritasının büyütülerek mükemmel bir şekilde basılmasını ve Türk okullarına yayılmasını da Besim Atalay’ın yüce himmetinden beklemek hakkımızdır.
***
Uzunçarşılı-Oğlu İsmail Hakkı Bey, yıllardan beri Anadolu Türk tarihi ile uğraşan değerli bir bilgindir. Bilhassa kitabeler ve Anadolu şehirlerinin tarihleri üzerindeki özlü eserleriyle tanınmıştır. Sivas ve Kütahya şehirleri hakkındaki değerli eserlerinden sonra son olarak “Anadolu beylikleri” adlı eserini yazmıştı. Burada bahis mevzuu ettiğimiz eseri ise I ciltlik “Osmanlı Teşkilât Tarihi” adlı eserinin mukaddimesidir. Osmanlıların medenî bakımdan müteessir oldukları Selçuklular, Anadolu beylikleri ve Kölemenler’in teşkilâtlarından toplu ve sistemli bir şekilde bahsetmektedir. Bir övünç olan bu cilt, İsmail Hakkı Bey’in ele aldığı mevzuu ne kadar temelli tuttuğunu gösterir. Değerli bilginin arşivde nasıl yılmadan, bıkmadan çalıştığını bilenler zaten kendisinden başka türlü bir eser bekleyemezlerdi. 545 sayfalık koca bir eser olan bu övünçte Abbasilerden başlayarak büyük Selçuklularda, Anadolu Selçukluları’nda Anadolu beyliklerinde, İlhanlılar’da, Karakoyunlu ve Akkoyunlular’da ve Kölemenlerdeki bütün teşkilât pek güzel ve sistemli bir şekilde anlatılmıştır.
İsmail Hakkı Bey’in tarih Belleten’i ile İslâm Ansiklopedisinde yazdığı mühim makaleleri okuyanlar onun bir mevzuu nasıl aydınlık olarak kaleme aldığını bilirler. Osmanlı Devleti teşkilâtına medhalde de aynı açık ve sistemli dil kullanılmış, şimdiye kadar bizim için pek çapraşık mevzular gibi gözüken teşkilât meseleleri icap ettiği kadar tafsilâtla anlatılmıştır. Kitabın sonun 10 sayfa tutan bibliyografya, eserin nasıl bir emek mahsulü olduğunu göstermektedir. Şunu da bilhassa işaret ederek söylemeliyim ki Uzunçarşılı-Oğlu İsmail Hakkı Bey’in gösterdiği bibliyografya, hakkiyle gösterilmiş bibliyografyadır. Bununla ne demek istediğimi ilim ve ahlâk sahipleri iyi anlarlar.
Bu mühim eserin öteki ciltleri çıktığı zaman tarihimizin pek büyük bir boşluğu dolmuş olacaktır. Büyük işler memleket ve ilim aşkıyla yapılabilir. Üstat İsmail Hakkı da millî ve ilmî bir aşkla sıhhatinden bile feda ederek ortaya böyle koca bir âbide koymuştur. O’nun, bundan başka bazı mühim mevzular üzerinde de çalıştığını biliyoruz. Ciddî bir ilim adamı olduğu için önceden eserlerini reklâm etmemektedir. Tarihle uğraşanlar onun eserlerini ancak çıktıktan sonra öğrenmektedir.
***
Bu yazım dolayısıyla umumun dikkâtini bir noktaya çekmekten kendimi alamayacağım: Bize pek değerli eserler kazandırdıklarından bahsettiğim iki bilgin de, ırk bakımından, su katılmamış Türk’tür.