NATO’ya Hayır! Peki Sonra?
Çoğu üniversiteli olan bir takım gençlerin aylardan beri şuraya buraya kireçle ve büyük harflerle “NATO’ya hayır” diye yazdıkları görülmektedir. Gençlerin bu yazıları, kabataslak olarak düşüncelerini belirtmekte ise de bu fikrin sebepleri ve teferruatı ancak, o gençleri destekleyen solcu yazarların makalelerinden öğrenilmektedir.
Bu makalelere göre NATO’nun başında Amerika bulunduğu için NATO toplam olarak bir Amerikan savunma ve saldırma kuruluşudur. Amerika’nın Türkiye’de kurduğu uçak alanları ile füze rampaları ve atom başlığı taşıyan silâhların bulunduğu yerler karşı taraf için ilk hedeflerden biridir. Türkiye’ye atom bombalarıyla yapılacak bir saldırış memleketin yok olması demektir. Amerika uğrunda yok olmamak için NATO’dan çıkmalı, Amerika’ya ait ne varsa hepsini geri yollayarak böylelikle üstümüze çekilen belâlardan kurtulup kendi yağımızla kavrulmaya bakmalı, gerekirse Ruslardan da bazı yardımlar görmeliyiz.
Üniversiteli çocuklardan çoğunun bu düşünceye samimî olarak kapıldığı, fakat onları kışkırtanların da bulunduğu muhakkaktır. Bu gençlerin büyük çoğunluğu ya devlet parasıyla, yahut ana-babalarının verdiği ile geçinen, yani henüz devlete karşı borçlu oldukları vergi ve askerlik görevlerini yerine getirmemiş olan kimselerdir. Ancak dersleriyle haşır-neşirdirler. Onda da büyük ölçüde başarısız durumdadırlar. Böyle olduğu halde “vatan kurtaran arslan” rolüne çıkmaları, siyasî meselelerin iç yüzüne nüfuz etmeden devletin dış siyaseti üzerinde tesir yapmaya çalışmaları tamamıyla yanlış ve sakattır.
Bu gençlerin liselerden tamamen kültürsüz, daha kötü olarak da ciddî muhakemeye kabiliyetsiz olarak çıkmaları onları üniversite hayatında aşırılığa, yanlışa, sakata sürüklüyor. Talih ve tesadüfle veya kendi ciddî gayretiyle gerçeği bulanlar ise çevrelerinde ancak küçük bir grup toplayabiliyor ve bunun dışında Üniversite gençliği çabuk kışkırtılan ve hak duygusunu zorlukla kabul eden bir topluluk olmaktan kurtulamıyor.
Bu gençler Türk ve cihan tarihinin belli başlı olaylarını unutmamalıdır. Diyelim ki gençler yüzde yüz doğru düşünüyor da gerek Halk Partisinin, gerek Demokrat Parti’nin, gerekse Adalet Partisi’nin ve şimdi muhalefette bulunan anti komünist bütün partilerin liderleri yanlış düşünüyor: NATO’ya girmek yanlıştır. Çıkalım ve NATO’nun verdiği silâhları geri göndererek üsleri, rampaları, alanları ortadan kaldıralım.
Bununla komünizmin Türkiye üzerindeki kötü niyetleri ve ihtirası dinecek mi? Moskof un Türk’e, düşmanlığı sırf Amerikan casus uçağı ve NATO rampaları yüzünden midir? Deli Petro zamanında ortada Amerika bile yoktu ama Moskof düşmanlığı vardı. Türk-Rus savaşlarının hepsine Moskoflar birer bahane bulmuşlardır. Bir zamanlar Türkiye’deki Hıristiyanların koruyucusu ve kurtarıcısı rolünde idiler. Bir zamanlar, Boğazların kendileri için hayatî değerini öne sürdüler. Şimdi de Amerika’nın Türkiye’deki üsleri birer bahane oldu.
Şu veya bu bunların hepsi birer bahanedir. Amerikan atom füzeleri Rusya’ya, Moskoflar’ın en can alacak noktalarına, Polaris deniz altıları ile Akdeniz’den de fırlatılabilir. Amerikan casus uçaklarının görevini daha büyük başarıyla uzaya fırlatılan uydular da yapabilir. Amerikan radar sistemi o kadar ileri gitmiştir ki Rusya’daki tümenlerin değil, alayların bile nereden nereye gittiğini tespit edebilir.
Demek ki Ruslar’ın Türkiye’ye karşı tutumlarının sebebi tesis ve rampa meselesi değil, Türk-Amerikan askerî ittifakıdır.
Birleşmiş Milletlerde “Rusya’nın bir Akdeniz devleti olduğu” gibi insan mantığını durduran iddiaları, Moskoflar’ın zamirim açığa vurmuştur. Deli Petro’dan beri güdülen aynı siyaset bu sefer açık olarak, uluslararası bir belge halinde ortaya konmuştur: Rusya bir Akdeniz devletidir…
Rusya’nın Akdeniz devleti olması Boğazların ona ait olmasıyla, hiç değilse Boğazların hâkimiyetinde Türkiye ile ortaklık sayesinde mümkündür.
NATO ittifakından ayrılmış bir Türkiye’nin er-geç 300 milyonluk bir Varşova Paktı ile karşı karşıya kalacağı asla unutulmamalı, kendi müttefiki olan Çekler’e, daha önce Macarlar’a karşı gösterdiği vahşetin birkaç katını Türkiye’de tatbik edeceği asla hatırdan çıkarılmamalıdır. Macaristan ve Çekoslovakya, Rusya için ikinci derecede meselelerdir. Fakat nevzuhur Akdeniz devleti için Boğazlar ve hinterlandı hayatî ehemmiyeti haizdir. Boğazlar Rusya’nın oldu mu milyonlarca Türk’le milyonlarca Rus’un Furgonlarla mübadele olunacağı hesaba katılmalı, “NATO’ya hayır” diye yazmadan önce zavallı kireçlerin ne için harcandığı iyice düşünülmelidir.
Rusya, üç küçük Baltık devletini, Estonya, Letonya ve Litvanya’yı yuttu. Finlandiya’nın beşte birini aldı. Polonya’dan, Çekoslovakya’dan, Romanya’dan parçalar kopardı. Türkiye’den de doğu illerimizden bazılarını istedi. Bir ara “barış içinde birlikte yaşamak” düsturu ile sükûn bulur gibi olduysa da Çek olayları, Akdeniz’de donanma bulundurması ve Akdeniz devleti olduğunu iddia etmesi yani baklayı ağzından çıkarması NATO düşmanlarının gözünü açmalıdır. Rusya, kuvvetli olduğu zaman hiçbir antlaşmaya, hiçbir söze veya insanlık prensibine saygı göstermeyen bir devlettir.
Bugünkü hükümete muhalif olan ve Rusya’ya mütemayil bir siyaset takip ettiği bilinen İsmet Paşa bile NATO içinde kalmamamız gerektiğini tekrarladı.
NATO’nun ve hele Amerika’nın bir Hint kumaşı olmadığını herkes biliyor. Fakat karakışta bizi donmaktan koruyacağı için, dondurucu soğuklar geçinceye kadar bu çulu sırtımıza almaya mecburuz.