Haftalık “Millet” dergisi epey zamandan beri Türkiye’deki Moskofçuluk faaliyeti ve bu faaliyetin mazisi hakkında yazılar neşrediyor. Seri halinde çıkan bu yazılara ifşaat demek daha doğrudur. Çünkü bu yazılar bilinmeyen, pek az bilinen, pek az kimseler tarafından bilinen
Benim, sıfırlarla uğraşacak zamanım yoktu. Fakat o “Sıfır”, “Dâvam” adıyla çıkardığı kitabın bir kısmında bana taarruz ve hattâ hakaret etmeğe yeltendiği için, zamanımı israfa mecbur oldum. Yazması kalemime ağır gelen “Hasan Ali”yi kullanmaktansa, sevimli ve hoş “Sıfır”ı
Bugün Türkiye’de bir Hasan Âli meselesi, daha doğrusu millete hesap vermeğe mecbur bir Hasan Ali vardır. Maarif Vekâletindeki sekiz yıllık icraatıyla umumun nefretini üzerine çeken bu adam gazete tenkitleriyle, mizahî hücumlarla ve kuşa çevrilmekle yaptıklarının hesabını vermiş
AİLESİ Rıza Nur’un baba tarafı en aşağı 200 yıldan beri Sinop’ta oturan ve “İmamoğlu” adını taşıyan bir aileye mensuptur. Rıza Nurun bilinen ilk atası Sinoplu Hacı İbrahim’dir. Bunun oğlu Sinop Kalesi dizdarı Mustafa aynı zamanda Sinop’taki Hisar
Yakın tarihimizin en büyük şahsiyeti olan Namık Kemal hakkında şimdiye kadar yazılan eserlerde birbirine pek aykırı düşenler ileri sürülmüştür. Büyük bir adam hakkında, birbirine benzemeyen mütalâalar yürütülmesi tabii ise de vatana hizmet etmiş, milliyet uğruna çalışmış, millet
Millete ve vatana bağlılık bakımından birkaç türlü vatandaş vardır. Bunların başında kahramanlar gelir. Hiçbir karşılık beklemeden kendisini her zaman millet ve vatan uğruna harcayabilenler, kahraman vatandaşlardır. Bu birinci sınıfın sayısı oldukça azdır. İkinci sınıfı iyi vatandaşlar teşkil
Kırım Türklerinin ileri gelenlerinden Cafer Seydahmet Bey’in Gaspıralı İsmail Bey adındaki büyük eseri pek yakında intişar edecektir. Rus telaffuzuyla Gasprinski diye tanıdığımız İsmail Bey bugün Ankara’ya ve yarın Yedisuya heykeli dikilecek büyük Türklerden biridir. Ne yazık kî
Kültürümüzün yılan hikâyelerinden biri de dil meselesidir. Eskiden zaman zaman alevlenen dil münakaşaları şimdi bir Dil Kurumunun devamlı faaliyeti dolayısıyla daimi bir münakaşa mevzuu olmuştur. Her halde, fikirlerin dil meselesinde olduğu kadar dağınık bulunduğu saha pek azdır.