Yücel Hacaloğlu’na (4)

“İdamlar yapılmazsa ordunun izzetinefsi çok kırılacaktır”

Azizim Hacaloğlu,

Mektubunu alalı epey oldu. Kültür Müsteşarı falanı arayarak benim için zahmete girdiğin için teşekkür ederim. Bundan sonra o zevatı arama. Çünkü Necati Sepetçioğlu, kitabın yakında piyasaya çıkarılacağını söyledi. Kimse önsöz yazmayacakmış. Bu şereften mahrum kalacağız.

Yarın üç komünistin idamı hakkındaki tezkere Meclise gelecek. Bakalım ne yapacaklar. Araya sızmış bu kadar çok mikrop varken menfi neticeler de umulur ama ben bunların mutlaka idam edileceğini tahmin ediyorum. Aksi halde Ordunun, komutanların izzetinefsi çok kırılacaktır. Zaten afları ancak AP’in oyları ile olabilir ki onların da af lehinde oy vereceklerini düşünmek garip oluyor. Ama onlar boyuna tehdit mektubu yazıyormuş. Havlayan köpek ısırmaz. Bugünkü Milliyet gazetesindeki Metin Toker’in idamlar aleyhindeki yazısı çok yavandı. Mantıktan mahrumdu. Galiba kaynatasının arzusu üzerine yazmış. Her ne ise… Biraz daha bekleyelim. Göreceğiz.

Şaman’dan bir mektup aldım. Karamsar görünüyor ve her yere solcular yerleştiriliyor diyor. Çilingiroğlu, Ortadoğu’ya profesör olmuş. Ben bunu gazetede görmedim. Fakat Karaosmanloğlu’nun teklifinin Ortadoğu Mütevelli Heyeti tarafından reddedildiğini okudum. Asıl mesele sorumlu zevatın kafasına komünist tehlikesini sokabilmektir. Bunu İnönü bile hala idrak edemedi. Ne de mankafa herifmiş be…

Benim hastalığım tamamile geçti. Fakat Adnan Ötüken’e bakarak çok ihtiyatlı davranıyorum. Tabii, davranabildiğim kadar. Her zaman olmuyor.

Tağmac’ın uzatılan bir yıllık hizmet süresi Eylülde mi bitiyor? Hele bir şu ilk infazlar ne hal alacak, görelim, ondan sonra daha doğru tahminlerde bulunabiliriz.

Kaniye’nin oğlu Hakan 21 aylık. Tektük konuşuyor. Tabii bazı kelimeleri pek hoş söylüyor. Çiçeğe “cıcak”, ben yerine “men” diyor. Uçaklar nereye gidiyor diye sorulunca ilk heceyi uzatarak bir “uzaka” (=uzağa) demesi var, duysan çok gülersin. Bir de tutarağı tuttu mu, felaket. Evde her gün birkaç kere dayak yiyormuş. Koşarken de düşüp dişini kırmış. Zavallıya çok acıyorum. Hele geçen gün evde yine dayak yerken “dede.. dede…” diye beni imdada çağırdığını işitince için hun oldu. Bana bunu anlattıkları zaman cidden öfkelenip bağırıp çağırdım.

Geçenlerde bir gece yarısı annesi uyanmış. Yanında oğlunu göremeyince telaşla bir fırlamış. Bir de bakmış, karanlık odanın içinde yerden yapma bir şey geçiniyor. Meğer adamcağızın canı sıkılmış. Annesi duymadan inmiş. Gezmeye başlamış. Hava da soğuk ama onun soğuktan falan anladığı yok ki… İşte böyle maskaralıkları oluyor. Bana geldiği zaman ben ona tam hürriyet verdiğim için aramız çok iyi… Mektubu bebekle doldurdum.

Selam ve sağlık dileklerimi yollarım…

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız