Türk ırkı, Anadolu’ya heybetli bir çığ gibi indi; Bozkurt nesline yaraşan bir gösterişle yerleşip tutundu ve Batı’dan gelen yabancı sellere karşı orasını bir asır kan ve can bedeliyle müdafaa ettikten sonra bu toprakların tapusunu ihtiyar tarihin elinden hakkının gücüyle çekip aldı.
Anadolu bir anayurt olduktan sonra onun bitişiğindeki toprak parçaları yad ellerde bırakılmazdı elbette… Her türlü zaruretlerle o parçalar da mutlaka anavatana eklenmeliydi. Ve öyle yapıldı.
Anadolu’nun denizle ayrılmış bir parçası olan Kıbrıs, anayurda en son eklenen parçalardan biri oldu. Gaza sınırlarından gaza sınırlarına koşan Türk orduları ancak on altıncı asrın sonlarında Kıbrıs’a yönelmek fırsatını bulabildiler.
Kıbrıs’ın alınmasında yalnız Venediklilerin Türklere zarar verdikleri gibi maddi sebepler aramak boşunadır. Orası vaktiyle bir İslâm diyarı olduğu için de İslâmın koruyucusu olan Türkler Kıbrıs’a varis olmalıydılar. Büyük Türk bilgini Şeyhülislâm Ebussuud Efendi, Kıbrıs’ın fethi için verdiği fetvada bu noktayı bütün dünyaya karşı ilân etti.
15 Mayıs 1570’te 60.000 kişilik bir Türk ordusunu taşıyan bir Türk donanması Kıbrıs’a hareket etti. Bir Temmuz’da donanma Limasol koyunda demirleyip ertesi günü karaya asker çıkarıldı. Leftari kalesi derhal teslim oldu. 9 Temmuz’da Girne kalesi alındı. 22 Temmuz’da Lefkoşe kuşatıldı. Kendi iddialarına göre 10.000 kişinin müdafaa ettiği bu müstahkem kale üç umumî hücumdan sonra 9 Eylül’de zapt edildi ve umumî vali Nicelo Dandolo bu savaşta maktul düştü. Bu haber üzerine Baf ve Larnaka teslim oldular.
18 Eylül’de Mağusa kuşatıldı. 1 Ağustos 1571’de alınarak Kıbrıs adasının fethi tamamlandı. İç Anadolu’dan getirilen Türklerle, Osmanlıların adeti olduğu üzere Yeşilada derhal bir Türk vilâyeti haline getirildi.
O vakitten beri üç asrı aşan uzun bir zaman içinde Kıbrıs, maddî ve manevî her şeyi ile büyük anavatanın saadette ve felakette, zafer ve bozgunda ortağı, yardımcısı, her şeyi ve bizzat kendisi oldu.
Tarihin ne garip tecellisi!.. Biz Yeşilada’yı savaşla Venediklilerden aldık. Savaşsız İngiliz’e bıraktık. Şimdi de onu, orası için bir damla kan akıtmamış olan Yunan istiyor. Her yıl bayramı yapılan Lozan’ın en acı tarafı, hiç şüphesiz, Kıbrıs kaybını kabul edişimizdir.
* * *
Yeşilada bizimdir, bizim olacaktır. Üzerinde yaşayan 90.000 Türk’le, Türkiye’deki 200.000 Kıbrıslı Türk’le ve hepsinden daha fazla 16. asırda toprağına gömdüğümüz şehitlerimizin kanı ile Kıbrıs bizimdir.
Afyon-İzmir maratonunun hızlı şampiyonları, oradaki 350.000 Ruma bakarak Yeşilada’ya sahip çıkmak istiyorlar. Yalnız sayıca çok olmak bir hak mıdır? Sayı azlığı demek kaybedilmiş dâvâ mı demektir? Kızıl vahşetin bugün üzerinde bir tek Türk bırakmadığı Kırım nasıl bir ata mirasımızsa, 90.000 Türk kardeşimizin yaşadığı Kıbrıs da öylece öz malımızdır. Unutulmasın ki 350.000 Rum, 90.000 Türk’ten daha çok değildir, olmamıştır, olamaz… Boynu bükük ve benzi sararmış olan Yeşilada!.. Sen asıl, murada erdiğin, yani anayurda eklendiğin gün Yeşilada olacaksın!..