Halk münevverler için değil, münevverler halk içindir.
Geçmiş zamanlardan beri cemiyet hayatımıza bakacak olursak bu memleket münevverlerinin halkına karşı daima az çok kayıtsız, duygusuz, beceriksiz ve hatta ekseri zamanlarda zararlı olduğunu görürüz.
Bu münevver zümre, ancak pek mahdut ve kısa süren müddetler için, de bu halka heyecanla sarılıyor, ona birçok vaatlerle yaklaşıyor ve büyük içtimaî hareketlere kalkıyor. Tanzimat bu hareketlerin yarıda kalmışlarından ve doğarken ölmüş olanlarından biridir.
Sonra bir meşrutiyet inkılâbı ile karşılaşıyor, halka doğru bir hareketin ve halkın ıstırap ve ihtiyaçlarına kıymet vermeye uğraşan bir uyanışın bu münevverler arasında doğduğunu görüyoruz. O da çok sürmüyor geçiyor ve büyük harp içinde bozularak, bu halkı aç bırakıp istismara başlıyor.
Münevverler, İstiklâl Harbimiz esnasında büyük bir insanlık ve civanmertlik göstererek halkımızla el ele veriyor, onunla kaynaşıyor, onun kıvrandığı ihtiyaçlar içinde kıvranıyor, velhasıl onunla beraber ağlıyor ve onunla beraber gülüyor. Gayeler ve hayatlar müşterektir. Beraber ölecekler veya beraber kurtulacaklardır.
Münevverle halkın bu kaynaşması muvaffak oluyor ve İstiklâl Harbi gibi tarihimizin en parlak ve yüksek sayfalarından birini yazıyoruz.
Yıllarca halk içinde kaynaşan münevver o büyük ıstırap kaynağından birçok acıklı ilhamlar almıştır. Halkı için çalışmak ve onun için yaşamak azmindedir. Halka doğru yeni ve asil bir hareket başlıyor.
Sultanlar kaçıyor, Halifeler boğuluyor, halkı bir ejder gibi asırlardan beri istismar eden tekkelerin, tarikatların, beyni kefenli softaların vücutları kaldırılmasa da nüfuzları kırılıyor ve zararları azaltılıyor.
Teşkilâtı esasiye kanunumuzla halk cumhuriyetini kutluyor ve ondan sonra çıkan hukukî vesikalarla bu inkılâbı tamamlıyor, münevverlerimizin ıstırabını gördükleri ve duydukları halkımıza karşı olan borçlarından bir kısmını ödemiş oluyoruz.
Dün halk içinde duran insanlar bugün müsterihtir. Çünkü onun için en faydalı rejimi yapmışlar ve onun için düşündükleri bütün hayırlı tedbirleri almışlardır.
Halkına karşı vazifelerini yaparak derin bir nefes alan münevver biraz da kendi dertlerini ve kendi ıstıraplarını düşünmeye ve kendi refahı için çalışmaya ve uğraşmaya başlıyor. Bu onun en tabiî hakkı değil midir?…
Münevver, belki gençlik hülyaları içinde bile düşünemediği bir refaha kavuşuyor. Münevver kendi âlemine çekilmiş, halk ile olan alâkası eksilmiş veya kesilmiştir. Arada bir mutavassıt var: Yarım münevver.
Bu yarım münevver eskiden beri vardır. Halk ile münevver arasındaki uçurumu bu dolduruyor. Tanzimat’ta halka doğru gitmek isteyen münevver, muvaffak olamamış, bütün işler bu yarım münevvere kalmıştır. O öyle bir zümre ki, halkı istismar etmesini öğrenmiştir. Az tahsilli çok zekânın neler yapabileceğine en canlı misaldir.
En mukaddes gayelere bile kendi midesini, husyesini ve kesesini dolduracak bir vasıta diye bakıyor.
Meşrutiyet geliyor. Münevver doğruca halk ile temasa geçince bu yarım münevver asıl vazifesi olan, kanun ve direktif dahilinde normal ve dürüst çalışma devrine başlıyor. Fakat çok sürmüyor. Münevver halktan uzaklaşıyor ve hatta onu istismara başlıyor, en güzel vasıtası yarım münevverdir.
İstiklâl Harbi ile beraber, münevver tekrar halkın içindedir. Yarım münevverin gözü önünde ve nüfuzu altındadır. Namuslu olmaya ve halka hayırlı yaşamaya mecburdur. Aksini yaparsa, münevver taralından cezaya çarpılacağını biliyor.
İnkılâplar olmuş, güzel kanunlar çıkmış ve münevver kendi âlemine dönmüştür. Yarım münevvere meydan boş bırakılmış, üstelik eline kuvvetli silâhlar da verilmiştir. Halkın henüz yabancısı olduğu kanunları tatbik edecek ve halkı henüz hiç bilmediği ve pek acemisi olduğu siyasî hayata alıştıracaktır.
Yarım münevver her şeyi kendi arzularına ve menfaatlerine göre tefsir ediyor. Her şeyi kendi refahı, kendi serveti ve kendi obur ihtirasları uğrunda kullanıyor ve harcıyor.
En temiz eserler ve en güzel kanunlar bu yarım münevverin elinde halk için zararlı ve korkunç birer vasıtadır. En şaheser örneğini kazalarda gördüğümüzü bu yarım münevver en büyük halk ve inkılâp düşmanıdır. Çünkü o severken zehirleyen, iyilik yaparken aldatan ve yutmakla doymayan bir canavardır.
Güzel işler yaptığından emin olarak kendi âlemine dönen münevver aldanıyor. Kuzularını kurda emanet etmiş bir çoban kadar bedbahttır. Onun güzel heyecanları ve güzel eserleri ne kirli ellerde ve ne fena tatbik oluyor. Halkın ıstırabı artıyor. Halk için için ağlıyor. İniltisi duyulmaya başlıyor.
Münevverde aldanmış bir adam hiddeti ile canlı bir uyanış var. Kuzularını kurtlara emanet etmenin fenalığını anlamış ve fazla bir hodbinlik ile kendi âleminde bir refaha çekilmenin hatasını duymuştur. Bu uyanmanın en güzel eseri olarak Halkevlerini görüyoruz. Münevverlere seferberlik var. Münevverler, yine halkın içine girecek onu ıstırabına eş ve ihtiyaçlarına kardeş olacaktır. Münevver halk içinde ve halk için çalışmaya başlıyor.
Halka müjde veriyorum. Münevverler sana geliyor. Onun bir sözü vardır. “Büyük adamlardan zarar gelmez.” der. Bununla kastettiği münevverdir.
“Kanunları bilenler kurt, bilmeyenler de kuzudur. Kurt kuzuyu her zaman yer.” diyen yine bu halktır. Bu temsil ile de yarım münevveri anlatmak ister. İşte ona müjde veriyorum. Büyük adamlar geliyor. Sırtındaki kurtları yok etmeye, seni yarım münevverin elinden kurtarmaya geliyor. Çok istiyoruz ve diliyoruz ki, artık bu halka doğru gidiş devamlı ve tam imanlı olsun. Bu güzel kaynaşmayı da yarıda bırakıp kendi keyfimize ve uykumuza dalmayalım. Halkımızı yine yarım münevverin eline bırakmayalım.