“Devlet” Adındaki “Haramî Ocakları” ile Siyâsî Bağları Muhâfaza Etmek Faydasızdır

Türkiye, Demokrat Parti iktidarda kaldıkça, kesin olarak Batı grubunda kalacaktır. Bu bakımdan Avrupa-Amerika demokrasileriyle siyasî münasebetlerimizin devamı gayet tabiidir.

Bir devlet, dost olmadığı başka devletlerle de siyasî münasebetlerini muhafaza edebilir. İstiklâl Savaşından sonra uzun müddet Türkiye-İngiltere münasebetleri böyle idi. Yani dostane değil, fakat dürüsttü. Münasebetler dürüst olduğu için iki taraf elçilerinin karşılıklı faaliyetlerinden faydalar sağlanabiliyordu. Bir defa, kıyılarımızda bir İngiliz deniz doktorunun öldürülmesi yüzünden Türkiye ile İngiltere arasında harp çıkmasına ramak kalmış olduğu halde bu dürüst münasebetler bozulmamıştı. Bir müddet sonra, eski İngiliz kralının Türkiye’yi ziyareti, “soğuk ve dürüst” münasebetleri ancak sıcak alâkaya çevirdi. Bunun sonunda da bildiğimiz Türk-İngiliz ittifakı doğdu.

İngilizlerle aramızda ne kadar tatsız hâdiseler geçmiş olursa olsun, hattâ isterse ittifakımız dahi fesholunsun, onlarla münasebette bulunmak kabildir ve faydalıdır. Çünkü İngilizler nihayet insandır ve insanlığın icabı kendileriyle bazı müşterek taraflarımız vardır. Orada yahut burada tabiî bir âfet birçok insanın hayatına mal olursa diğer taraf bundan samimî bir teessür duyar ve elinden gelen yardımı esirgemez. Yahut iki devlet, bir konu üzerinde birbirine söz verirse bu sözünü tutmaya çalışır, hiç olmazsa ittifak antlaşmasının yürürlükte bulunduğu sırada ötekine düşmanlık etmez.

Fakat bugün yer yüzünde, kendilerine “devlet” diyen bazı “haramî ocakları” var ki bunlar insanlığın düşmanıdır. Hâkim oldukları topraklar birer matemhanedir. Sözünde durmak; ihtiyara, hastaya acımak, hayata değer vermek gibi insanlık duyguları yoktur. En gayri ahlâkî usullerle daima başkalarına zarar vermişlerdir. Rusya ve peykleri yıllardan beri insanlığa karşı işledikleri cinayetlerle insanlığın düşmanı olduklarını ispat etmişlerdir.

Acaba Türkiye’nin bu devletlerle siyasî münasebeti uzatmasında ne fayda var?

Elçilerimiz bu devletlerin başkentlerinde mahpustur. Devletler hukuku gereğince o memlekette serbestçe gezmek hakkından mahrumdur. Arkalarında hafiyeler vardır. Halbuki onların elçileri bizim memleketimizde serbestçe gezerler ve her türlü faaliyette bulunurlar.

Siyasî ve askerî kuryelerimizden şimdiye kadar 6 veya 7 tanesi Rusya’da öldürülmüştür.

Bu devletlerin elçileri Türkiye’de komünizm propagandasının fesat yuvalarıdır. Yurdumuza siyasî mülteci olarak sığınan ve İstanbul’un en iyi yerlerinde iskân olunarak ayrıca devletimiz tarafından kendilerine maaş bağlanan Bulgarlardan şimdiye kadar bir haylisi komünizm lehinde casusluk yaptıktan sonra ya buradan kaçmış, yahut Bulgar elçiliğine sığınmıştır.

Trakya hududumuzda Bulgarlar tarafından kaldırılarak idama mahkûm edilen, ancak idamı geciktirilen bir subayımız yıllardan beri Bulgaristan’da mevkuftur.

Elçi, devlete gönderilir. Halbuki Rusya, Bulgaristan ve başka peykler bugün birer devlet değildir. Eşkıya ini, harami ocağıdır. Bulgaristan’daki Türklerin Türkiye’ye iadesi bitinceye kadar orada siyasî bir temsilci bulundurmak faydalı olsa bile Rusya için bu ihtimal asla varit değildir.

Rusya ile peyklerindeki elçilik ve konsolosluklarımızı kapatarak onların da buradaki mümessillerini geri göndermek hem iktisadî bakımdan bir tasarruf, hem de siyasî huzur bakımından bir kazanç olacaktır.

Devletlerarası hukuka riayet etmeyen devletlere karşı bu hukuka hürmetkar davranmak onlar tarafından aciz telâkki olunuyor ve fesat teşebbüslerini arttırıyor. Namuslu hareketi öğreninceye kadar Rusya ile siyasî münasebetlerimizin kesilmesi çok yerinde olur. Son defa Nâzım Hikmeti kaçırmaları, bu kaçış aslında ne kadar ehemmiyetsiz olursa olsun, onların Türkiye’de nasıl gizli bir faaliyet şebekesi kurduklarını göstermek bakımından mühimdir.

Bir de şu nokta var: Elçi müstakil devletlere gönderilir. Hâlbuki Polonya, Çekoslovakya, Macaristan, Romanya ve Bulgaristan bugün müstakil değildir. Bu istiklâlsizlik Mısır ve Irak gibi devletlerin tam istiklâline engel olan bağlarla asla kıyas olunamaz. Bunlar Rusya’nın birer eyaleti hükmündedir. Bu bakımdan da elçi gönderilecek birer siyasî varlık sayılamazlar.

Türkiye, bu prensipleri ile sürerek İngiltere ve Amerika’dan daha önce bu gibileriyle siyasî münasebetlerini keserse herhalde politika enerjisi bakımından takdirle karşılanacak bir harekette bulunmuş olur ve belki de insanlık düşmanlarına karşı bir hareketin çığırını açmak şerefini kazanır.

Selim PUSAT

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız