Altıncı Filo

Küçük tedbirlerle mühim arızaların giderilmesi, çok defa mümkündür. Işığın yerini değiştirmek gözlerin yorulmasını, kışın yün fanila giymek, üşümekten doğan türlü hastalıkları önler. Sobaya yapışan bir çocuk için tedbir onu azarlamak yahut dövmek değil, sobanın çevresini parmaklıkla çevirmektir.

Toplum hayatında buna benzer hadiseler vardır. Gençleri kötü alışkanlıklardan kurtarmak için onları spora, kamp hayatına, okumaya sürüklemek; alan, plaj ve kitaplık hazırlamak, bazı kimseleri suç işlemekten alıkoymak için onlara iş ve geçim bulmak lâzımdır. Tabiî bununla birlikte kanun ve nizam müeyyideleri de şarttır.

Son yıllarda Türkiye’de gelişen Amerikan aleyhtarlığı, eğer tedbirleri alınmazsa, millet fertlerini birbirine düşman iki gruba ayıracak bir istidat taşımaktadır. Bugün memleketimizde birkaç ister kız ve kadınla birkaç kazanç çıkarcısından başka Amerikalılardan hoşlanan kimse kalmamıştır. Fakat aşırı solların, sırf Rusya’yı tutmak, Moskof kafasıyla hareket etmek için yaptıkları hareketlerin karşısına komünizm aleyhtarları çıkınca, sanki Amerikalılar’ı savunmak için harekete geçmişler gibi bir zan uyanıyor. Halbuki onların kuşkusu Amerikan düşmanlığı kisvesine bürünmüş komünizmdendir.

En normal zamanlarda bile zaten birbirine karşı şüphede ve tetikte olan gruplar, Amerikan filosu İstanbul’a veya İzmir’e gelince boğaz-boğaza gelmekten asla geri kalmıyorlar.

16 Şubat Pazar günü İstanbul’da, Taksim Meydanı’nda geçen kanlı olaylar bundandır.

Amerikalıların gelmesini protesto edenlerin içinde aşırı solcu ve Rus taraftarı olarak tanınanların bulunması komünizm ve Rus aleyhtarı zümreleri harekete geçirmiştir. Çünkü bunlar, Amerikan aleyhtarı olarak başlayan hareketin soysuzlaşarak bir komünist ihtilâli şekline dökülmesinden endişe ediyorlar.

16 Şubat olaylarının asıl müsebbibi Altıncı Filo’dur. Gelmeseydi iki kişinin ölmesi, birçoğunun yaralanması ve daha fena olarak milletin birbirine kin besleyen zümreler haline gelmesi gibi uğursuz hâdiseler olmayacaktı.

Kıbrıs anlaşmazlığında Yunanlılar’ı tutan Amerika’nın Türk çıkarmasına Altıncı Filo vasıtasıyla engel olmasından ve Amerika Cumhurbaşkanının Türkiye başbakanına mahut mektubu yazmasından sonra başlayan soğukluk yavaş yavaş bir Amerikan düşmanlığı halini almış, millet Amerikalı görmeye tahammül edemez hale gelmiştir.

Türkiye’de hiçbir solcu olmasa dahi bu düşmanlık gelişip büyüyecek ve Amerikan düşmanlığı gösterileri yine aynı ölçüde yapılacaktır.

Amerika NATO’da müttefikimizdir ve bize pek çok yardımda bulunmuştur. Siyasî partiler, TlP müstesna, Türkiye’nin NATO’da kalmasına taraftardır.

Fakat NATO’da kalmak Amerikalılardan nefret etmeğe mani değildir. Türk milletinin çoğunluğu bugün, yine NATO müttefikimiz olan Yunanlılar’a hangi gözle bakıyorsa Amerikalılar’a da aynı gözle bakmaktadır.

NATO antlaşmasının açık ve gizli bir takım vecîbeleri olduğu muhakkaktır. Fakat bu vecîbeler taraflardan birinin açıkça aleyhine, yahut kalplere kin aşılayıcı şekilde olmamalıdır. Altına Filo’nun sık sık Türk limanlarına gelmesi de belki bu vecîbelerdendir. Fakat durum o hale gelmiştir ki bu filonun gelişi, fayda sağlamak şöyle dursun, iki müttefik milletin arasını şiddetle açacak bir mahiyet almıştır. Filonun arasıra Türkiye kıyılarına yaklaşmasında stratejik bir zaruret varsa bunun için mutlaka İstanbul ve İzmir limanlarına girip sevimsiz Amerikan bahriyelerini şehirlerimize çıkarmaya ihtiyaç yoktur. Çok büyük bir vurucu güç olan Altıncı Filo, görevini İstanbul’a yaklaşmadan, Marmara’nın İstanbul’a yakın bir noktasında durarak da yapabilir. Türk hükümetinin millî duyguyu anlayarak, hiç olmazsa uzun bir süre, bu gemilerin gelmemesini sağlamaya mutlak bir ihtiyaç vardır.

Amerikalılar teknikte ileri, fakat kültürsüz ve köksüz bir millet oldukları için her yerde antipati yaratıyorlar ve gitgide daha istenmez bir hale geliyorlar. Yıllarca önce Missuri gemisi İstanbul’a ilk ziyaretini sevgi gösterileri arasında yaptığı sırada, Beyoğlu’nda, istiklâl Caddesi’nde gezen Amerikan bahriyelilerinin bize pek aykırı gelen hareketlerinden; elindeki leblebiyi havaya atarak yere düşmeden ağzıyla yakalamaya çalışıyor, çok kalabalık bir caddede bu zıpır davranışından utanç duymuyordu.

Meğer o Amerikan bahriyelisi çok masum ve çok terbiyeli bir adammış. 15 Şubat tarihli gazetelerde resmi çıkan Amerikan amiralini gördükten sonra böyle düşünmeye mecbur kaldım. Çünkü Amiral Charbonatta, sahne dansözünün telli pullu etekliğini giymiş, yarı çıplak dansözle karşılıklı göbek atıyordu. Bu sahnenin çirkinliği için söyleyecek söz bulamıyorum. Bu sahneden sonra Amerika devleti bu adamı hâlâ amiral olarak kullanmakta devam ederse, pes.

Bir de Türk general ve amirallerini, kısacası Türk paşalarını düşünün. En kalitesizi bile bu gülünç amiralden bin kere daha vakur ve şereflidir ve milletimizde beliren Amerikan düşmanlığında, zannederim, bizim ayıp saydığımız şeyleri onların pek kolaylıkla yapmalarının büyük ölçüde payı vardır.

Taksim olaylarında dinî taassubun mühim rol oynadığı muhakkaktır. Dinî taassupla gözü dönmüş, daha doğrusu döndürülmüş olanlar, Amerika aleyhtarı yürüyüşe katılanlardan çoğunun sosyalist olması dolayısıyla onları top yekûn komünist ve kâfir olarak görmüşler, neticede hâdiselere seyirci olarak katılan ve tesadüfen orda bulunan, biri evli, iki vatandaşımız hayatlarını kaybetmiştir.

Bu çatışmada polisi suçlamaya da imkân olmasa gerek. Birkaç yüz polis, kavgaya kararlı birkaç bin kişiyle, silâh kullanmadan nasıl baş edebilirdi?

Bu çatışmalar devam edecektir. Önceden tedbir alınmadığı için cesareti artan taraflar işi daha da ileri götüreceklerdir. Sağdan sola kadar bütün yurttaşların az çok millî duygu ile yaptıkları bu yürüyüşlere gizli maksatla katılanlar da elbette bulunacaktır. Bunların bir takımı hilâfeti diriltmek isteyen siyasî ümmetçiler, bir bölümü de hâlâ Stalin veya Mao prensiplerini Türkiye’ye uygulamak isteyen komünistlerdir.

Bu iki zümrenin kışkırtmaları günün birinde amacına ulaşırsa Türkiye’de kan gövdeyi götürecektir. Bunu mutlaka önlemek lâzım. Önleyici tedbirler de gayet basittir. Hükümetten rica ediyorum: Bir müddet yürüyüş ve mitinglere izin verilmesin ve uzun bir süre de Altına Filo Türkiye’ye uğramasın. Particilik yüzünden zaten çok fazla bölünmüş olan milletimiz bir de Amerikalılar yüzünden tekrar ikiye ayrılıp vuruşmaya başlarsa “ne günlere kaldık, ey Gazi Hünkâr” demekten başka çaremiz kalmayacaktır.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız