Alp Er Tunga Destanı
Sakalar en eski Türkler olduğu için bunlara ait destanlar, en eski Türk tarihinin izlerini taşımaktadır. Sakaların, Türkistandaki yüksek hakimiyetleri milattan önce 7-4. asırlara ait olduğu için Saka destanı bu çağların tarihi vukuatının destanlaşmış şeklinden başka bir şey değildir. Saka destanı iki parçadır: “Alp Er Tunga” ve “Şu” parçaları. Bunlardan birincisi en eski Türklerin İranlı Medyalılar ve Ahemenidlerle olan çarpışmalarının, ikincisi de Makedonyalı İskenderle savaşlarının hatırasını taşımaktadır. Destana göre ikisi de Türk hükümdarıdır.
Türklerin “Alp Er Tunga” veya “Buku Han” yahut “Buka Han” dedikleri bu millî-destanî kahramana ait bizzat Türkler tarafından yazılmış bir parça henüz ele geçmemiştir. Kaşgarlı Mahmudun kitabında bazı manzum parçalar vardır ama bunlar Alp Er Tunga vukuatına ait olmayıp onun hakkında yazılmış sagu yani mersiyelerdir. Fakat Alp Er Tunga destanının İranlılar tarafından tesbit edilen parçaları elimizdedir. İranlılar bu Türk kahramanına “Afrâsiyâb” derler. Acem şairi Firdevsî, İranın destanî tarihi olan “Şehnâme” adlı büyük eserini yazarken Afrâsiyabdan çok bahsetmiştir. Afrâsiyâba ait parçaları yazarken Firdevsî yalnız İranlılar arasındaki rivayetleri değil, Türkler arasındaki rivayetleri de görmüştür. Çünkü Firdevsî, Türk padişahı olan Gazneli Mahmudun sarayında ve bir Türk muhitinde bulunuyordu. Şehnâmede, Türk kahramanlarından bazılarına ait isimlerin halis Türkçe olması da bunu isbat eder. Bununla beraber Alp Er Tungaya ait rivayetler, Türklerle Acemler arasında, hiç şüphesiz, birbirinden farklı şekilde yaşıyordu. Bilhassa Türklere ait isimlerin çoğu İran rivayetlerinde acemleştirildi. Meselâ “Alp Er Tunga”, Acem rivayetlerinde “Afrâsiyâb” olduğu gibi, Alp Er Tunganın kardeşi “Alp Arız”da “Agrîres” olmuştur. Türk rivayetlerinde Alp Er Tunganın kızının adı “Kaz”dır. Acem rivayetlerindeki iki kızının adı ise “Ferengis” ve “Menîje”dir. Buna mukabil İran rivayetlerinde, Alp Er Tunganın oğullarından birinin adı “Kara Han”, bir kahramanın adı da “Demür”dür, yani halis Türkçe isimlerdir. Asırlarca birbiriyle çarpışmış iki milletin destanlarının da birbirine tesir etmesi gayet tabiîdir.
Aşağıda hülâsasını verdiğimiz Alp Er Tunga destanı, Şehnâmeden alınmıştır. Yalnız Afrâsiyâb ve Agrîres isimleri yerine Türkçeleri olan Alp Er Tunga ve Alp Arız konmuştur. Bu destan kahramanlarının Türkçe isimleri bazı kitaplarda, meselâ Kaşgarlı Mahmudun kitabında vardır.
İranlıların görünüşüne göre yazılmış olan ve Firdevsînin kaleminde büsbütün mübalegalı bir şekil alan bu destan, tabiî Türklerin aleyhinedir. Böyle olduğu halde birçok yerlerinde Türk kahramanlığı itiraf olunmuştur. İranlılar çok defa harikulâde bir şekilde galip gelmektedirler.
Alp Er Tunganın bir de tarihî şahsiyeti avrdır. Uzun zaman İranlıların en büyük düşmanı olarak kalan, hatta bir iki defa İranı zaptederek sonunda ancak hiyle ile öldürülen Alp Er Tunga, Sakalar tarihinde, milattan önce 624’te İranlılar tarafından hiyle ile öldürülen Saka kahramanının destanda aldığı şahsiyetten başka bir şey değildir. Onun destandaki şahsiyetine daha sonraki çağlarda, mesela Gök Türkler çağında yaşamış olan bir takım Türk kahramanların hatıraları da eklenmiş olmakla beraber esas unsurlar Sakalar çağına aittir.
İran padişahı “Minûçehr”in ölümünü haber alan Turan padişahı Peşeng İran aleyhinde savaş açmak için Türk ulularını topladı: “İranlıların bize yaptıklarını biliyorsunuz. Türk’ün öç alma zamanı gelmiştir” dedi. Oğlu “Alp Er Tunga”nın içinde öç alma duyguları kaynadı. Babasına : “Ben arslanlarla çarpışabilecek kişiyim. İrandan öç almalıyız” dedi. Boyu selvi gibi, göğsü ve kolları arslan gibi idi, fil kadar güçlü idi. Dili yırtıcı kılıç gibi idi.
Savaş hazırlıkları yapılırken Türk padişahının öteki oğlu “Alp Arız” saraya gelip babasına : “Baba! Sen Türklerin en büyüğüsün. Mihüçehr öldü. Ama İran ordusunun büyük kahramanları var. İsyan etmiyelim. Edersek ülkemiz yıkılır gider” dedi. Peşeng, oğluna şöyle cevap verdi: “Alp Er Tunga avda arslan, savaşta savaş filidir. Bahadır bir timsahtır. Atalarının öcünü almalıdır. Sen onunla birlik ol. Ovalarda otlar yeşerince ordularımızı “Amul”a yürütün. İranı atlarınıza çiğnetin. Suları kana boyayın.”
Baharda Türk ordusu Alp Er Tunganın buyruğunda İran üzerine yürüdü. Dehistana geldi. İli ordu karşılaştı. Türk kahramanlarından Barman İranlulara doğru ilerleyip er diledi. İran kumandanı ordusuna baktı. Gençlerden kimse kıyışamadı. Yalnız kumandanın kardeşi Kûbad atıldı. Fakat yaşlıydı. Kardeşi ona dedi ki: “Barman genç, arslan yürekli bir atlıdır. Boyu güneşe kadar uzamıştır. Sen yaşlısın. Kan, ak saçlarını kızartırsa yiğitlerimiz ürker. Fakat Kûbad dinlemedi: “İnsan av, ölüm onun avcısıdır.” Diyerek savaşa çıktı. Barman ona: “Başını bana veriyorsun. Biraz daha bekleseydin daha iyiydi . Çünkü zaman zaten senin hayatına kasdetmiştir” dedi. Kûbat: “Ben zaten dünyadan payımı almış bulunuyorum” diye karşılık vererek atını saldırdı. Sabahtan akşama kadar uğraştılar. Sonunda Barman kargı ile Kûbad vurup devirerek Alp Er Tunganın yanına zaferle döndü. Bunu görünce İran ordusu ilerledi. İki ordu birbirine girdi. Cihanın görmediği, bir savaş oldu. Alp Er Tunga üstün geldi. İranlılar dikiş tutturamayıp dağıldılar. İran padişahı iki oğlunu memlekete göndererek kadınları Zâve dağına yollattı.
Türk ve İran orduları iki gün dinlendikten sonra üçüncü gün Alp Er Tunga yeniden saldırdı. İran büyükleri ölü ve yaralı olarak savaş alanını doldurdular. Geceleyin İranlılar bozuldu. Bunu görünce İran padişahı ve başkumandanı Dehistan kalesine sığındılar. Alp Er Tunga kaleyi kuşattı. İran padişahı kaleyi bırakıp giderken ardına düşen Alp Er Tunga onu tutsak etti.
İrana tâbi Kâbil ülkesinin padişahı olan kahraman “Zâl” İranlıların yardımına geldi. Büyük savaşlar yaparak Türk ordularını bozdu. Bundan öfkelenen Alp Er Tunga , tutsak bulunan İran padişahını kılıçla öldürdü. Öteki tutsakları da öldürecekti. Fakat kardeşi Alp Arız vazgeçirdi. Tutsakları “Sarı”ya göndererek hapsettirdi. Kendisi de Dehistandan “Rey”e gelerek İran tacını giydi. İran ülkesine padişah oldu. Fakat “Sarı” daki tutsakların kaçmasına sebep olduğu için kardeşi Alp Arızı öldürdü.
İran tahtına Zev geçtiği zaman iki ordu yine karşı karşıya gelip beş ay vuruştular. Ortalıkta kıtlık oldu. Sonunda insanlık bitmesin diye barış yaptılar. İranın şimal ülkeleri Turanın oldu.
Fakat Zev ölünce Alp Er Tunga yine İrana saldırdı. Kardeşi Alp Arızı öldürdüğü için babası kendisine dargındı. Fakat yeni İran padişahı da ölüp giden İran tahtı yine boş kalınca Turan padişahı Peşeng, oğlu Alp Er Tungaya yine haber yolladı. Ceyhunu geçerek İran tahtına oturmasını bildirdi. İranlılar Türk ordusunun geleceğini duyunca korkup “Zâl”e başvurdular. Zâl artık kocadığını söyliyerek oğlu Rüstemi yolladı. İki ordunun öncüleri arasındaki karşılaşmada Rüstem Türkleri yenerek Keykubâdı İran tahtına çıkardı. Asıl orduların çarpışmasında ise Rüstem Alp Er Tunga ile karşı karşıya geldi. Alp Er Tungayı yenecekken Türk bahadırları onu kurtardılar. Rüstem bir hamlede 1160 Türk kahramanını öldürdüğü için Türkler yenildiler. Ceyhunu geçtiler. Alp Er Tunga babasının yanına döndü. Babasını barışa kandırdılar. Barış yaptılar.
İran tahtına Keykâvus geçtikten sonra Araplar isyan ettiler. Fakat galip gelen Keykâvus bir ziyafette sarhoş edilerek bağlandı. Bu haber İranı karmakarışık etti. Alp Er Tunga büyük bir ordu ile Arapların üzerine atılarak onları yendi. Türk ordusu İrana yayılarak herkesi tutsak etmeye başladı. İranlılar yine Zâlden yardım istediler. Zâl Araplarda tutsak olan Keykâvusu kurtararak onların ordularını da kendi ordusuna kattıktan sonra Türklere yöneldi. Kanlı bir savaşta Turanlıların yarısı öldü. Alp Er Tunga yenilerek kaçtı.
Bir gün İranın yedi ünlü pehlivanı Rüsteme, Turana giderek Alp Er Tunga’nın avlağında avlanmayı teklif ettiler. Sirahs civarındaki bir avlağa gidip yedi gün kaldılar. Alp Er Tunga bunu duyunca ordusuyla geldi. Teke tek dövüşlerde Türk pehlivanları İranlılara üstün geldilerse de işe Rüstem karışınca yedi pehlivanı ile birlikte Türk ordusunu dağıttı. Hatta az kalsın Alp Er Tunga da tutsak oluyordu.
Keykâvus İranda eğlenceler, aşk oyunları ile uğraşırken Alp Er Tunga Türk atlılarıyla ilerledi. Bu haber Keykâvusa geldi. Oğlu Siyâvus ile Rüstemi Türklere karşı yolladı. Bu sırada kötü bir rüya görüp bunu tabir ettiren Alp Er Tunga, beğlerin fikrini de alarak İranlılarla barış yaptı. Onlara rehineler verdi. Buhara, Semerkant ve Çaç şehirlerini bırakıp “Gang” şehrine çekildi. Fakat bu barışı istemiyen Keykâvus, Rüsteme ve Siyâvuşa kızıp kötü muamele ettiğinden Rüstem kendi ülkesine çekildi. Siyâvuş ta Alp Er Tungaya sığındı. Türklerin payıtahtı olan Gang şehrine kadar büyük saygı görerek geldi. Kendini çok sevdirdi. Hatta Türk kahramanlarından “Pirân kızı ile ve sonra da Alp Er Tunganın büyük kızı olan güzel “Ferengis” ile evlendi. Pirânın kızından bir oğlu oldu. Adını keyhüsrev koydular.
Bir müddet sonra Siyâvuşu çekemiyenler Alp Er Tungaya aleyhinde sözler söyliyerek aralarını açtılar. Siyâvuş öldürüldü. Bunun üzerine Rüstem yine ortaya çıktı. İlk çarpışmada Alp Er Tunganın oğlu “Sarka”yı öldürdüler. Alp Er Tunga bunun öcünü almak için bizzat yürüdü. Fakat savaşı İranlılar kazanarak onu Çin denizine kadar kaçırdılar. Rüstem Turanlıları nerede bulduysa öldürüp altı yıl Turanda kaldıktan sonra çekilip yurduna geldi.
Alp Er Tunga Turanın yıkıldığını, Türklerin öldürüldüğünü görünce kan ağladı. Öç almağa ant içti. Ordu toplıyarak İrana girdi. Ekinleri yaktı. İrana hakim oldu. Kıtlık çıkararak İranlılar açlıktan yedi yıl kırıldılar. Bunun önüne geçip İranı kurtarmak için Keyhüsrevi Turandan kaçırdılar. Keykâvus, torunu Keyhüsreve tahtı bıraktı. Keyhüsrev Alp Er Tungadan öç almak için ordusunu hazırladı. Fakat bu ordu daha Alp Er Tunga ile karşılaşmadan bozuldu. Keyhüsrev yine ordu yolladı. Türklerden Bazur adında birisi büyü yaparak dağlara kar yağdırdı. İranlıların elleri tutmaz oldu. Böylelikle İran ordusunu doğradılar. İranlılar yine Rüstemi yolladılar. Harikulade savaşlardan sonra Rüstem Türk ordusunu bozup Türk ordusunda bulunan Çin hakanını da tutsak etti.
Alp Er Tunga bu haberi alınca çok üzüldü. Uluları toplayıp danıştı. Bunlar : “Ne yapalım! Çin, Saklap orduları bozulduysa Turan ordusuna bir şey olmadı. Anamız bizi ölmek için doğurdu” dediler. Alp Er Tunga hazırlığa başladı. Oğlu “Şide” onun maneviyatını yükseltti. Bu savaşa Turan ordusu tarafından, Çin dağlarında oturan “Pûlâdvend” adında bir cin de ordusuyla iştirak etti. İran pehlivanlarını yendiyse de Rüsteme yenildi. Bunun üzerine Turan ve İran orduları çarpıştı. İranlılar kazandı. Alp Er Tunga kaçtı. Bundan sonra Keyhüsrev dünyanın üçte ikisine hakim oldu. Bir gün sarayında şarap içerken Turan sınırından İranlılar gelip Turanlıların kendilerine zarar verdiğini söylediler. Keyhüsrev bu işi halletmek için İran kahramanlarından “Bîjen”i gönderdi. Bîjen sınırda ve Turan tarafındaki bir ormanda yanındaki güzel kızlarla eğlenen “Menîje”yi gördü. Menîje, Alp Er Tunganın kızıydı. Birbirlerini sevdiler. Menîje onu Turana, sarayına götürdü. Alp Er Tunga bunu duyunca çok öfkelendi. Bîjeni kuyuya hapsetti. Kızını da kovdu. İran padişahı genç kumandanının gelmediğini görünce yine Rüstemi yolladı. Rüstem tüccar kılığında Türk payıtahtına kadar gitti. Bîjeni kurtardığı gibi Alp Er Tunganın da sarayını basarak onu kaçırdı. Menîjeyi İrana gönderdi. Alp Er Tunga, Karluğa kadar kaçtı. Beğlerine dedi ki: “Ben dünyaya buyruğumu geçiriyordum. Minûçhr zamanında bile İran Turana denk olamamıştı. Fakat bugün İranlılar hayatımı sarayımda bile tehdit ediyorlar. İyi bir öç almayı düşünüyorum. Bin kere bin bir Türk ve Çin ordusuyla yürüyelim.” Toplanmağa başladılar. Fakat bizzat Alp Er Tunganın iştirak etmediği ilk savaşı İranlılar kazandılar. İran padişahı asıl Alp Er Tungayı yok etmek istiyordu. Yeniden her yandan orduları toplıyarak ilerledi. Alp Er Tunga bin kere bin ordusunun üçte ikisini toplamıştı. “Beykent” şehrinde oturuyordu. Karargahında pars derisinden çadırlar vardı. Kendisi altınlı ve mücevherli bir taht üzerinde idi. Karargahın önünde bir çok kahramanların bayrakları dikili idi. İleriye gönderdiği ordunun bozulduğunu duyunca başı döndü. Öç almadan dönmemeğe and içti. Oğlu “Kara Han”a ordusunun yarsını vererek Buharaya gönderdi. Oğullarından Şide (ki asıl ası Peşeng idi), Cehen, Afrâsiyâb, Girdegîr ve oğlu “İlâ”nın oğlu “Güheylâ” bu orduda idiler. Çiğil,Taraz, Oğuz, Karluk ve Türkmenler çerisini teşkil ediyordu. İki ordu karşılaşınca ilk önce İran padişahı Keyhüsrevle Alp Er Tunganın oğlu Şide teke tek döğüştüler. Şide öldü. Alp Er Tunga bunu duyunca saçlarını yoldu. Ertesi gün yine çarpışıldı. Alp Er Tunga kükremiş gibi saldırıyordu. İranın büyük pehlivanlarından birkaçını öldürdü. Keyhüsrevle Alp Er Tunga karşı karşıya geldiler. Fakat Turan pehlivanları onun İran padişahıyla dövüşmesini istemiyerek atının dizgininden tutup geri götürdüler. O gece Alp Er Tunga ordusunu alıp Ceyhunun ötesine geçti. Kara Hanın ordusuyla birleşip Buharaya geldi. Biraz dinlendiler. Sonra payıtahtı olan Ganga geldi. Bu şehir cennet gibiydi. Toprağı mis, tuğlaları altındı. Her yerden ordular çağırdı. Bu sırada casusları Keyhüsrev Ceyhunu geçti diye bildirdiler. Keyhüsrev ilk önce Suğda geldi bir ay kalıp itaate aldı. Yine ilerledi. Türkler İranlılara su vermiyorlar, ordunun arkasında yalnız kalmış İranlı bulurlarsa öldürüyorlardı. Keyhüsrev de önüne çıkan saray, kale, kadın, erkek ne bulursa yok ediyordu. İki ordu “Gülzariyun” ırmağı kıyısında karşılaştılar. Birbirlerine girdiler. Alp Er Tunganın ordusunda Keyhüsreve korku gelmişti. Ordunun arkasına çekilip Tanrıya yalvardı. Derhal bir fırtına kopup tozları Turan ordusuna doğru atmaya başladı. Türkler bozuldular. Fakat Alp Er Tunga kaçmak isteyenleri öldürerek ordusunu durdurdu. Dönüp yine savaştılar. Gece çökünce iki ordu ayrıldı. Alp Er Tunga ertesi gün yine çarpışacaktı.Fakat kendisine gelen bir haberci oğlu Kara Hanın ordusundan bir Kara Hanın sağ kaldığını bildirdi. Bunun üzerine ağırlıklarını bile toplamadan hızla ordusu ile çöle atladı. Rüstemi vurmak istiyordu. Keyhüsrev bunu Rüsteme bildirdiği gibi kendisi de onu ardına düştü. Alp Er Tunga Ganga gelip Rüsteme baskın yapmak istediyse de onun tetikte olduğunu görerek vazgeçti. Şehre girdi. Bu kalabalık şehrin kalesi o kadar yüksekti ki üstünden kartal bile uçamazdı. İçinde yiyecek boldu. Her köşesinde kaynaklar, havuzlar vardı. Havuzlar bir ok atımı boyunda ve eninde idi. Güzel bahçeleri, saraylarıyla bir cennetti. Alp Er Tunga ordusuyla Ganga kapandı. Çin padişahına da mektup yazıp yardım diledi. Keyhüsrev de ordusuyla gelerek Rüsteme katıldı. Kalenin çevresinde hendekler kazdırdı. Odunlar yığıp katranla ateşe verdiler. Duvarlar yıkıldı. Şehire hücumla girdiler. Herkesi öldürdüler. Alp Er Tunga sarayının altındaki gizli yoldan 200 beği ile kaçarak kurtuldu. Çin padişahının yanına gitti. Çin hakanı büyük ordu hazırlamıştı. Bunu duyan Türkler her taraftan Alp Er Tunganın yanına gidiyorlardı. Keyhüsrev Ganga bir kumandan bırakıp Alp Er Tunganın üzerine yürüdü. Karşılaştılar. Alp Er Tunga ona bir mektup yazarak insanlardan uzak ve kendisinin beğeneceği bir yerde teke tek döğüşmeyi teklif etti. Keyhüsrev kabul etmedi. O gün iki ordu akşama kadar çarpıştı. Gece olunca Keyhüsrev, ordusunun önüne hendekler kazdırdı. Bir kısım kuvvetlerini Türk ordusunun gerisine gönderdi. Türkler gece baskını yapıp hendeğe düştüler. Arkalarındaki kuvvetler de pusudan çıktı. Türk ordusunu yendiler. Alp Er Tunga kalan çerisiyle çöle çekildi. Keyhüsrev Ganga döndü. Çin padişahı da Keyhüsrevden korkarak ona elçi gönderdi. Keyhüsrev Alp Er Tungayı bir daha yanına almamak şartıyla onunla barıştı. Alp Er Tunga bunu işitince perişan bir halde çöle çekildi. Zere denizine geldi. Bu ucu bucağı olmayan bir denizdi. Orada bir gemici vardı: “Ey padişah! Bu derin denizi geçemezsin. 78 yaşımdayım. Bunu bir geminin geçtiğini görmedim” dedi
Alp Er Tunga: “Tutsak olmaktansa ölmek yektir” diye cevap verdi. Bir gemi yüzdürttü. Binip yelken açtılar. “Gangidiz” şehrine vardılar. Alp Er Tunga orada “Geçmişi düşünmiyelim. Talih yine bana döner” diyerek yatıp uyudu. Keyhüsrev, Alp Er Tunganın suyu geçtiğini haber aldı. Hazırlıklar yaparak bir takım ülkeleri aldıktan sonra Zere denizinin kıyısına geldiler. Bulduklarını kestilerse de Alp Er Tunga gizlice kaçtı. Keyhüsrev Turanın payıtahtı olan Gangaya geldi. Alp Er Tungayı soruşturdu. Kimse bilmiyordu. Halbuki bu sıralarda o yiyeceksiz, içeceksiz dolaşıyordu. Kayalık bir dağın tepesinde bir mağarayı kendine ev yapmıştı. Bu mağarada insanlardan uzak yaşıyan “Hûm” adında biri vardı. Bir gün mağarada bir ses işitti. Alp Er Tunga kendi talihine yanıyordu. Bu sözlerin Türkçe olmasından yabancının kim olduğunu anlayan Hûm ona hücum ederek tutsak etti. Fakat o yine kaçarak suya atladı. Keyhüsrev bu işi duydu. Hiyle ile Alp Er Tungayı sudan çıkararak öldürdüler.