İsmail Hakkı Gökhun’a (3)

Azizim Şaman,

Biz, İzzet Yolalan’la kararlaştırdık: Telefonun başından ayrılmıyoruz. Sabaha kadar bekliyoruz. Uyku kaçırıcı ilaçlar alıp boyuna koyu çay içiyoruz. Uyumayalım diye… Neden mi? Eh, ne olur, ne olmaz, belki Başbakanlığı bize teklif ederler diye. Onun için kaç gündür yorgunuz.

Dün sabah, erkenden Haluk Çay telefon ederek senden bir haber verdi: Beklediğim üç kitaptan birini postalamışsın. Dünkü postadan kitap çıkmadı. Bugünkü postadan da çıkmadı. Bu da bizim Başbakanlığa benzedi. Yoksa “postaladım” demedin de “postalamak üzereyim” mi dedin. Haluk, kitapların parasını Kopramana göndermiş. Şimdi, diğer üç kitap için, Kopraman, gönderdiği kitabın parasını aldıktan sonra, para kafi gelmezse, tabii derhal bana bildirmelisin. Yahu, ne biçim adamlarsınız? Kırk kişi dört kitabı gönderemediniz gitti. Bundan sonra Ankara’dan kitap almak gerekince, anlaşılıyor ki benim oraya gelmem gerekecek. Mendebur şehri de bilmiyorum. En iyisi, kitap almaktan vazgeçip onun yerine şarap almak.

Dün sana bir tane Evliya Çelebi gönderdim. Bu gibi işlerde ihtiyatlı olduğum için taahhütle yolladım. Yarın, belki bu mektupla birlikte alırsın. İstanbul’la Ankara’nın arası herhalde uzadı ki mektuplar falan daha geç gelmeye başladı.

Ahmet Bican şanlı piyade olup dört gün önce Tuzla’da vazifeye başlamış. Kopramana mektup yazarak Tevetoğluna gitmesini bildirdim. Daha önce de bunu Tevetoğlu ile konuşmuştum. Ona Türk Ansiklopedisinde iş verecek. İhmal etmesin. Bir köşe başı, su başıdır. Şimdiden yerleşsin.

Sana bir de kimyasal olay söyleyim de incele: Bu kış çok soğuk geçtiği için çok üşüdüm ve sıkıntı çektim. Şimdi havalar ısındı. Fakat ben hala üşüyorum. Bundaki kimyevi faktörleri inceleyip bir doktora tezi yaparsan Nobel mükafatını alırsın. Tabii, haberi sana ben verdiğim için bu mükafattan % 5 komisyon isterim. Artık tam manası ile ticari zihniyette bir kişi oldum. 100 milyon lira ile ticarete başlasam kediye falan değil, file yüklerim. Selam ve sağlık dilekleriyle. Sabahat Yenge’ye hürmetler. Tunga ve Örpen’in gözlerinden öperim.

Tanrı Türk’ü Korusun (Daha doğrusu Türk Tanrı’yı korusun)

Karayım Türkü olduğunu iddia eden, Musevilikten dönüp şimdi Müslüman olan ve “Musa Saffet Bayramaşık” adını alan şahıs sizce malum mudur? Bana geldi. Fakat herkes ona şüpheli şahıstır diyor.

Share
Published by
Hüseyin Nihal Atsız