Telkin ve Propaganda
“Dinamik ve enerjik olacaksın. Darbeyle karşılık verecek, hücumu hücumla durduracaksın. Bütün devletlerle dostluk kurmak, ziyaretler yapıp ziyafetler ve hediyeler vermek, milli çıkarları korumak bakımından pek az faydalıdır.”
Bir İngiliz, Barbaros Hayreddin Paşa hakkındaki eserinde ünlü Türk amiralini küçültücü şeyler yazdıktan sonra onun soy bakımından Türk değil, Rum olduğunu da ileri sürmüş.
Türk büyüklerini başkalarına mal etmek hikâyesi epey eskidir. Hattâ bunlar arasında, yabancı bir kanın dörtte bir oranında karışmasıyla bir Türk’ü o yabancı kana bağlamak isteyen gayretkeşler bile vardır.
Barbaros’a gelince, O, hiçbir tartışmayı gerektirmeyecek kadar Türk’tür, Yirminci Yüzyılda dünyanın yuvarlak olduğunu ispat için konferans verecek, yazı yazacak değiliz.
Osmanlı imparatorluğu birçok milletleri idare ettiği ve Müslümanlık esasına dayandığı için Müslüman olan herkes devletin en yüksek kademelerine kadar çıkabiliyordu. Yüksek kademelere çıkanlardan çoğunun hangi soya mensup bulunduğu tarihlerde, belgelerde kayıtlıdır. Bu arada hangi ırktan olduğu bilinmeyen birkaç kişi de bulunabilir. Barbaros ise, biraz önce de söylediğimiz gibi Türklüğü kesin olan yüksek askerlerden biridir.
İngiliz yazarının bu tarihi açıklık karşısında onu neden Rumluğa mal etmek istediği belli değildir. Olsa olsa şuur altında yaşayan milli bir kıskançlığın açığa vuruluşu olabilir. Çünkü daha sonraki yüzyıllarda kuvvetli bir denizcilikleri olduğu halde İngilizlerin bir Barbaros’u yoktur ve şüphesiz Barbaros şimdiye kadar gelen amirallerin en büyüğüdür.
İngiltere bugün çöküş halindedir. On Dokuzuncu Asırla Yirminci asrın başlarında İngiliz donanması, daima, kendisinden sonraki en güçlü iki donanmanın toplamından üstün kuvvette bulunuyordu. Bu, onların âdeta hayat prensipleri idi. Fakat İngiltere artık ihtiyarlamıştır. Birinci Cihan Savaşını Amerika’nın yardımıyla kazanmış, buna rağmen nefesi kesilmiş, eski gücünün kalmadığını anlamıştır. İkinci Cihan Savaşı ise Almanya tarafından İngiltere’nin belkemiğinin kırılmasıyla sonuçlanmıştır. Bugün donanma bakımından dünyada ancak üçüncü, büyük devlet olarak dördüncü, belki beşincidir.
Gelenekleri de çökmekte, İmparatorluğunu kendi eliyle tasfiye ettikten sonra Britanya adasına, kendisini şiddetle rahatsız eden Zenciler dolmaya başlamış bulunmaktadır. Geçen asırlardan gelen itici kuvvet henüz kendisini ilerlerde tutmakta ise de biraz sonra nefesi iyice kesilince büyük devletlikten vazgeçip orta devlet olmaya razı olacaktır.
İşte bu durumdaki İngiltere’nin içinden herhangi bir ferdin çıkarak şanlı Barbaros’a hakarette bulunması onun ruh sarsıntısını, içine düştüğü aşağılık duygusunu yansıtmakta ve akla ister istemez çöp ve mertek meselini getirmektedir: Kendi gözündeki merteği görmeden başkasının gözündeki çöpü görmek.
Şu zavallı İngiliz’e soralım: Sen başkalarının yüzyıllar ötesinde kalmış amirali ile uğraşacağına şu anda kendi devletinin başında bulunan kral hanedanına bir baksana… Senin bugünkü kraliçen yani devlet başkanın Alman’dır. Kraliçenin kocası Danimarkalıdır. İngiltere veliahdı Dan ve İngiliz kırmasıdır.
Acaba bunları hiç düşündün mü? Sırça köşkte oturup da başkasına ne diye taş atarsın?
Senin Başbakanların arasında da ne milletler olduğunu istersen bir nebze hatırlatalım: Macdonald, İskoç’tu. Daha öncekilerden Lloyd George, Galli idi. Daha eskilerden Disraeli, Yahudi idi.
Bunlar dururken ne diye dört yüz yıl önceki Barbaros’la uğraşıyorsun da Türk olduğu halde Rumluk izafe ediyorsun? Bazı İngilizlerde Türkler’e karşı bir hınç ve kin olduğu malûmdur. Kurtuluş savaşımız sırasındaki başbakanları Lloyd George de bunlardan biriydi. Sevginin ve nefretin niçini, nedeni olmaz. Belki Barbaros kitabının müellifi de aynı şekilde bir kinle hastadır. Belki babası, Birinci Cihan savaşında Türkler’le yapılan çarpışmalarda ölmüş veya sakat kalmıştır. Sebebi ne olursa olsun bu İngiliz bir Türk düşmanıdır. Barbaros’un, eğer varsa, denizcilikteki taktik yanlışlarını inceleyeceğine, onun insan taraflarını ve ırkını yererek yazılan bir eser başka türlü değerlendirilemez.
Tarihi değerlerimizi başkalarına değil, kendi milletimize bile tanıtamadığımız için biz de sorumluyuz. Orta öğretimde başkalarının tarihi Türk tarihinden daha çok gösterilip öğretilmektedir. Tarih şuuru olmayan bir millete başkaları tarih yönüyle istedikleri kadar yüklenebilir.
İsrail’de epey kalan bir tanıdıktan, Yahudilerin, çocuklarını Arap ülkeleri sınırlarına götürerek ilerisini gösterdiklerini, buraları bizimdi, yine bizim olacak diye telkinler yaptığını dinlemiştim. Yahudiler, kendi bakımlarından doğru ve haklı bir telkin yapıyorlardı. Nitekim Araplar da kendi bakımlarından doğru ve haklı bir telkin yaparak İsrail’i ortadan kaldırmak ülküsünü çocuklarına aşılıyorlar.
Bize gelince: Rusya, İran ve Çin’deki Türkler’den bahsedince hemen “emperyalist’, “faşist”, “militarist” diye hücuma uğruyoruz. Gerçi bu saldırılar büyük ölçüde satılmışlardan geliyorsa da aralarında normal vatandaşların da bulunması tarih şuursuzluğunun ve millî gafletin en ibret verici örneğini teşkil ediyor. İngiliz’in Barbaros hakkındaki eseri, Londra’daki Kıbrıslı Türkler tarafından tepkiyle karşılanmış. Kıbrıslı Türkler son yıllarda milli şuurun mümessilleri haline geldiği için bu tepkileri normal. Fakat Türkçülük çapında yetersizdir. Tepkinin Türk devletinden, Dışişleri ve Millî Eğitim Bakanlıklarından gelmesi, meselâ Londra’da bir tarihçimiz tarafından Barbaros hakkında ilmi bir konferans verilerek hakikatin İngiliz Profesörlerine ve aydınlarına anlatılması mutlaka yapılması gerekli bir vazifedir.
Dinamik ve enerjik olacaksın. Darbeyle karşılık verecek, hücumu hücumla durduracaksın. Bütün devletlerle dostluk kurmak, ziyaretler yapıp ziyafetler ve hediyeler vermek milli çıkarları korumak bakımından pek az faydalıdır. Asıl fayda propagandadır.
Propaganda için büyük masrafa ihtiyaç yoktur. Onu yapmak kabiliyetinde olanları bulup gerekli yerlere oturtmak şimdilik kâfidir.