1944-1945 yıllarında Irkçılık-Turancılık davasından dolayı tutuklu bulunduğumuz sırada, bunun son aylarını geçirdiğimiz Tophane’deki Askerî Cezaevinde ilgi çekici bir olay geçti: Casusluktan sanık bir er, cezaevinden kaçıp yakalandıktan sonra prangaya vuruldu. Hayat hikâyesi şöyle idi: Lisenin son sınıfında
Sakalar en eski Türkler olduğu için bunlara ait destanlar, en eski Türk tarihinin izlerini taşımaktadır. Sakaların, Türkistandaki yüksek hakimiyetleri milattan önce 7-4. asırlara ait olduğu için Saka destanı bu çağların tarihi vukuatının destanlaşmış şeklinden başka bir şey
Küçük tedbirlerle mühim arızaların giderilmesi, çok defa mümkündür. Işığın yerini değiştirmek gözlerin yorulmasını, kışın yün fanila giymek, üşümekten doğan türlü hastalıkları önler. Sobaya yapışan bir çocuk için tedbir onu azarlamak yahut dövmek değil, sobanın çevresini parmaklıkla çevirmektir.
Buna Yirminci Yüzyılın en büyük macerası diyorlar. Aya gitmek aslında bilim ve tekniğin göz kamaştırıcı bir zaferi olmakla beraber, bu zaferin insanlığa neler getireceği bilinmediği için macera demekte de yanlış olmasa gerektir. Aya yerleşme üstünlüğü sayesinde dünyaya
Dünyanın her yerindeki insanlar, hangi siyasî veya iktisadî düşüncede olurlarsa olsunlar, kendi milletlerini her şeyin üstünde tutuyorlar. Her yerde ve her zaman görülmesi mümkün psikopatlar dışında bu kaide istisnasız yürürlüktedir. Hattâ beynelmilelci oldukları iddia edilen komünistler bile
İnsaniyet ve barış masalları okuyarak kendimizi aldatmayalım: Bazı meselelerin savaştan başka çözüm yolu yoktur. Bunun en tipik örneği Orta-Doğu’yu karıştıran Arap-Yahudi anlaşmazlığıdır. Araplar, İsrail’in varlığını tanımamakta haklıdır. On üç asırdır kendi vatanları olan bir bölgeye gelip devlet
Azizim Arif Türkdoğan Beğ, 28 Ağustos tarihli mektubunuzu dün aldım. Gerçi beraat ettik. Fakat dava henüz bitmedi. Biz 17 Mart’ta beraat etmiştik. Sıkıyönetim Kumandanlığı, bu beraat kararını 24 Nisan’da temyiz etti. Askeri Yargıtay henüz bir karar vermedi.
Bu tarih, o zamanın Türkçesiyle yazılmış bir eser olup tarihî değerinden başka dil bakımından da büyük kıymet taşımaktadır. Dili ve üslûbu Dede Korkut kitabının dilini ve üslûbunu andırmaktadır. Kitaba, müellifin ölümünden sonra da bazı kimseler, ihtimal Aşıkpaşaoğlu’nun
Amerika’da yapılan ve esrarı Amerika ile Kanada’da bilinen atom bombası sırlarının Ruslar tarafından nasıl çalındığı malûmdur. Birçok bilginler, bilhassa ırk bakımından Alman ve İtalyan olanlar, Amerika vatandaşı olmalarına rağmen bu sırları Ruslara bildirdiler. Ruslar bu sayede atomun