Türkçe’yi Türkleştirmek için uğraşmak ilk bakışta garip gibi gözükse de bugünkü Türkçe’nin melez bir dil olduğu ve Türkleşmeye muhtaç bulunduğu da bir hakikat… Bütün tarih boyunca Türkçe üç büyük buhran geçirdi. Bu üç buhran, Türkler’in kabul ettiği
Üniversiteler, milletlerin beyni olmalıdır. Çünkü orası en seçkin bilginlerin, araştırıcıların toplandığı yerdir. Türkiye’de böyle düşünüldüğü için üniversitelere muhtariyet verilmiş, öğretmeni ve öğrencisiyle üniversite seçkin bir çevre olarak tanınmıştır. Fakat gerçek hiç de böyle değildir. Üniversitelerde gerçek bilginler
Nihâi Atsız, 20. yüzyıl Türk düşünce hayatının ve edebiyatının önemli isimlerinden biridir. Adı, Türkçülük ülküsü ile özdeşleşmiştir. Çok sayıda makalesi, romanları ve şiirleri ile de edebiyatımızda kendine özgü bir yeri bulunmaktadır. Yazılarındaki keskin üslûbu, akıcı anlatımı ve
“Komünizm 1918’de ancak Rusya gibi ahalisi her bakımdan ezilmiş, geri bir memlekette tutunabildi. Bu tutunuş hükûmet darbeleriyle yapılmış ve komünizm ancak yığın yığın insanları öldürerek iş başında kalabilmişti.” Komünistler bütün dünyayı birleştirip yeni bir düzen kurmak iddiası
Kerpiç temeller üstüne mermer binalar kurulamaz. Yurdumuzun ve milletimizin büyümesi ve yükselmesi, köylerimizin büyümesine, artmasına ve yükselmesine bağlıdır. Bunu hepimiz biliyoruz; fakat herhangi bir işin başında iken bu bildiklerimizi tatbik etmiyoruz. Bizde köycülüğe resmî teşkilât haricinde
Asil Türk milletinin yetiştirdiği kahramanlardan olan Kür Şad ve H. Nihâl Atsız, milleti için çalışmayı ve cefa çekmeyi en büyük zevk kabul eden, birer fedakârlık abideleri olarak tarihe geçmiş kutlu şahsiyetlerdir. Türk tarihini bilen ve bu şahsiyetlerden
Kuvvetli toplulukların bir özelliği milli benliktir. Milli benlik kendine güvenden doğar. Kendine güvenen topluluk başkalarının ne düşüneceğini, ne yapacağını umursamadan kendi davasını yürüten topluluktur. Günümüzdeki iki örnek milli benliği olan toplulukların nasıl davrandıklarını göstermesi bakımından çok ilgi
Milletleri yükselten şey millî mefkûrelerdir. Millî mefkûresi olmıyan millet gerilemeye, hiç değilse yerinde saymaya mahkûmdur. Millî mefkûresi olmıyan milletler medeniyet sahasında yükselmiş olsalar da başka milletlerin gölgesi olmaktan kurtulamazlar. Millî mefkûre her zaman milletin büyükleri tarafından prensip
En iptidaisinden en medenisine kadar her topluluğun mukaddes tanıdığı bazı değerler vardır. Bazı dağlar, ırmaklar veya göller; bazı timsaller, renkler veya hayvanlar yahut bazı şahıslar topluluğun hayatınca sevilir ve kutlu tanınır. Bu “kutlu tanıma”, milletin maşeri duygu