Millî şuurun ve ilmî tarihçiliğin hâlâ gereğince gelişememesi, dinî taassubun hâlâ ruhlara hükmetmesi dolayısıyla tarihimizin bazı büyüklerine karşı saygısızlıkta bulunmak, yahut Türk ırkının şu veya bu bölümlerini birbirine düşman saymak gibi yanlışlıklar sık sık yapılmaktadır. Bunların arasında
“Sağ” ve “sol” deyimlerinin iktisadî mânâsından başka bir de ideolojik anlamı olduğu malûmdur. Günümüzde iktisadî doktrinler 15. Asırdaki tarikatlar gibi birbirine karıştığı halde fikriyat bakımından sağ ve sol hâlâ kesin çizgilerle birbirinden ayrılmış durumdadır. Çünkü iktisadî şekiller
Sosyalistler ve komünistler “solcu” diye tanındıkları için, onların karşısında olanlara da “sağcı” demek âdet olmuştur. İktisadî bakışla devletçi olmayan, liberal olan, muhafazakâr olanlar sağcı sayılmış. Sol taraf, çoğunlukla dini inkâr ettiğinden dindarlar da sağcı diye gösterilmiştir. Fakat
Başbakan Nihat Erim, yurttaki anarşinin gövdesinin ezildiğini fakat başının belli olmadığını birkaç kere söyledi. Bu diplomatça sözlerle neyi kastettiği, tabiî, kesinlikle belli olmadı. Yani “başı” diyerek bir iç kuvveti mi, yoksa yabancı bir devleti mi anlatmak istiyordu,
“Polis Devleti”, “Hukuk Devleti” deyimleri son yılların icadıdır. Hukuk devletinden maksat, kanunların hâkim olduğu devlet demektir ki bu devlette fertlerin hakları ve hürriyetleri âdeta mukaddes sayılır. Polisin sorgusuz sualsiz insanları tutukladığı, vatandaşların köleleştiği devletlere nispetle hukuk devleti,
Türkiye’de mânâsı bir türlü anlaşılamayan iki kelime “Türkçülük” ile “Turancılık”tır. İnsanlara bir düşünceyi, bir kavramı anlatmak çok güçtür. Beyinlere yanlış olarak kazılan bir şeyi düzeltmek için başlıca çare ciddî yayınlar olabilir. Türkçü olarak Türkçülük ile Turancılık kelimelerinin
Nejdet Sançar öldü demek, Türkçülük cephesi en iyi savaşan tümenini kaybetti demektir. Bu boşluğu ve ön saflardakilerin yıpranmışlığından doğan açığı ikinci, üçüncü sırada hedefe doğru yürüyenler dolduracak, yürüyüşe bir an bile ara verilmeyecektir. Gerçek insan için hayat,
12 Kasım 1968’de, saat 19’daki Radyo Ajans Haberlerinde ve ertesi günkü gazetelerde bildirildiğine göre, İran Dışişleri Bakanı Zâhidî, Tahran hava alanında, bira yabancı gazetecinin sorusuna verdiği cevapta, bu ilişkilerin geçmişte olduğu gibi dostluk ve kardeşlik esaslarına dayanarak
Sayın Bakan; Kaburga kemiği kırıklığı dolayısıyla 21 Haziran günü Süleymaniye Kütüphanesindeki görevime gidemeyerek doktor gönderilmesi için Kütüphane Müdürüne telefon ettim. Süleymaniye Kütüphanesinin Kartal Hükümet Tabipliğine derhal yazdığı kâğıt 22 Haziran sabahı eline vardığı halde 22, 23, 24,