Korku ve şaşkınlık içinde yaşayan ilk insanın biricik dostu ışıktı. Çünkü onun sayesinde yiyeceğini bulabiliyor, onun yardımıyla düşmanlarından kurtuluyordu. Işıksızlık onun için korkunç bir şeydi. İnsan muhayyelesinin bulup yarattığı, nesilden nesile göçürerek günümüze kadar ulaştırdığı ne kadar
Başbakan Nihat Erim, yurttaki anarşinin gövdesinin ezildiğini fakat başının belli olmadığını birkaç kere söyledi. Bu diplomatça sözlerle neyi kastettiği, tabiî, kesinlikle belli olmadı. Yani “başı” diyerek bir iç kuvveti mi, yoksa yabancı bir devleti mi anlatmak istiyordu,
Yedinci yüzyılda ortaya çıkan Müslümanlık, sosyoloji bakımından Arapların millet haline geçme savaşıdır. Aynı dili konuştukları halde birbirine düşman boylar ve uruklar durumunda dağınık bir hayat yaşayan kalabalık bir kavim, bir iç veya dış etki ile birlik kurma
Azizim Şaman, Bayram tebriği kartını ve 22 Kasım tarihli mektubunu aldım. Nihayet oradaki (1) durumundan memnun olmaya başladığını öğrenince tabi ben de memnun oldum. Malüm ya, bizim bir özelliğimiz de hiçbir şeyden memnun olmamaktır. Önünde kalan şu
Azizim Şaman, 25 Şubat tarihli mektubunu zevkle okudum. Tarihî belge mahiyetinde güzel bir mektup yazmışsın. İkimizin de hususiyetlerimize dair satırları dolayısıyla, cevabını verdikten sonra bu mektubu da diğerleri gibi yok etmek gerekiyor ama bilmem kıyabilecek miyim? Benim
Azizim Şaman, Biz, İzzet Yolalan’la kararlaştırdık: Telefonun başından ayrılmıyoruz. Sabaha kadar bekliyoruz. Uyku kaçırıcı ilaçlar alıp boyuna koyu çay içiyoruz. Uyumayalım diye… Neden mi? Eh, ne olur, ne olmaz, belki Başbakanlığı bize teklif ederler diye. Onun için
Azizim Herr Schamann von Dorul(1), Evvela mart-ı şerifini ve nevruz-ı şerifini tebrik eder, günlerin boy bakımından geceyi geçmesi dolayısıyla tebriklerimi sunarım. Musa Jusifzade’nin 22 Şubat’ta yazıp uçakla gönderdiği mektubu dün aldım. Sonunda sana da selamları var. Orada
Kardeşim Yılanlıoğlu, Bir aydır hasta olduğum için mektuba geç cevap veriyorum. Bütün kuvvetimi, enerjimi alan müzmin bir dizanteri geçirdim. Teşhis olunamadığı için de bir hayli sarsıldım. Bu sefer iyi olmaktan ümit kesmiş ve müthiş ağrılar arasında intiharı
Kardeşim Yılanlıoğlu, Maalesef Orkun’u yaşatmaya imkân yok. Ben alâkadar olamadığım için Orkun’un daha büyük hatalar işlemesi muhtemel. Tevfik İleri’yi Türkçü diye müdafaa etmeleri bunu gösteriyor. O Necdet Sançar’ı sürer gibi Edirne’ye yollarken Orkun onu müdafaa etti(1). Onu